Bu hafta TED Akademi konuşmalarından Birmingham Üniversitesi profesörü siyaset bilimci Stefan Wolff’un ‘etnik Çatışmalar ve iç savaşlar’ konuşmasını dinledim. Konferans, internetten dinlenebilir ve Türkçe altyazısı var. Uzun yıllardır dünyadaki pek çok etnik çatışma bölgesi ile ilgili çalışmalar yapan Profesör Wolff “Kötü barış, iyi savaştan iyidir” diyor ve devam ediyor; “Etnik çatışmalar, ülkeyi iç savaşa sürükler. Barış her zaman taraflarca ‘en ideal’ şartlarda gerçekleşmeyebilir. Yine de bugünün ‘çocuk askerleri’nin ‘yarının babaları’ olması isteniyorsa karşılıklı diplomasi devam etmeli, yılmadan anlaşma masasına geri dönülmelidir.” Wolff, dünya üzerinde son 30 yılda etnik çatışma görülen bölgeleriyle listeliyor:
*Ruanda (1994)
*Gürcistan/Rusya (2008)
*Kenya (2007)
*Sri Lanka (1983)
*Kuzey İrlanda
*Kırgızistan/ Özbekistan
*Balkanlar
*Endonezya
*İsrail/Filistin
*Darfur/Sudan
*Irak,
*Suriye Ve maalesef Türkiye...
Bu çatışmalarda ülkeler bazında bazen 20.000, bazen 100.000’e ulaşan can kaybı var! İç çatışmaların yarattığı açlık, hastalık, işkence, tecavüz, etnik yıldırma olayları sonucu zarar gören sivil halkların durumu da sayılarla ifade edilemeyecek kadar vahim! Kuzey İrlanda sorununun çözümünde en etkili olan prensip ise, silahsız çözüme ve barışçıl amaca kesin bağlılık! Bu konuda anlaşıldıktan sonra, liderlik, diplomasi ve kurumsal yapılar oluşturularak görüşmeler yapılıyor. Bildiğiniz gibi, onlar başardı! Etnik çatışmaları, geçersizliği yukarıdaki her örnekte defalarca kanıtlanmış militarist çözümlere başvurmadan çözmeye karar verildikten sonraki yol; hayal kırıklıkları, görüşmelerde kesintiler, sonuçsuz pek çok münazaradan oluşan uzun bir yol... Defalarca anlaşma masasına geri dönmek gerekebiliyor. Açık veya gizli, her devlet diplomasi yolunu deniyor. Sonuca ulaşabilenler, yılmadan bunu sürdürenler. En önemli konulardan biri de tarafların aşırı taleplerini anlaşma masasına getirmemeleri... Silahsız ve aşırı taleplerden uzak diplomasi ise, barışa giden yolun aşılması için en önemli unsur. Bu ülkenin bir vatandaşı, bir anne, bir kadın ve naçizane yazma şansı verilmiş bir bireyi olarak, ben “Ölümler dursun artık” diyorum!
SANAL ViCDANLAR
İnternet çıktı mertlik bozuldu! Sivil toplum kuruluşlarının, gönüllü çalışmaların ve yardımlarda sorumluk üstlenmenin yerini ‘GÖNDER’ tuşuna basmak aldı! Derdimi biraz daha açık yazayım: Klavyeden ülkeyi/insanı/gündemi kurtarıyoruz! Sorunları okuyup başkasına ‘yönlendirme’ durumu içindeyiz! ‘Arap Baharı’, ‘Wall Street’i İşgal’ hareketi veya Van Depremi yardımları gibi konularda organize olmaktan bahsetmiyorum! Hâşâ! O açıdan internet yararını kanıtladı! Benim kızdığım, kendi yapabileceği yardımı/çalışmayı yerine getirmek yerine ‘yönlendirme tuşuna’ basarak vicdanlarını rahatlatanlar! Mesaj gönderince “Nasılsa birisi üstüne alınır, olaya el atar” diye bekleniyor! Göle bir kaşık maya çalmak gibi. Hâlbuki bazen taşı sadece atmak değil, taşımak da gerek. Aklıma ilk gelen örnekler:
-Kan grubumuzun tuttuğu bir yardım anonsunu sadece ‘listelerimize yönlendirmeyip’ bizzat kan vermek,
-‘Afet bölgesine battaniye lazım’ mesajını alınca toplanmasını organize etmek,
-Arabanın çarptığı köpeğin yanından geçerken twit atmak yerine onu veterinere götürmek,
-Anadolu’da bir köy okuluna kitap lazım anonsunu gönderirken bölgemizdeki toplama işini üstlendiğimizi de dipnot olarak yazmak...
Benzer durumlarda, inisiyatif alıp ilk biz üstümüze düşeni yapıyorsak, sevinebiliriz! Zira henüz vicdanımız sanallaşmamış! Hâlâ insanlık için bir umut var.
Evlilik siteleri
Boşanmış bir arkadaşım, eski kocasının 1 ay içinde yeniden evlenmesine kızıp evlenmeye karar verdi! “İki yanlış, bir doğru etmez” diyoruz; “Boyu devrilesice ile liseden beri tanışıyorduk da ne oldu? Çok düşünmeyeceksin bu işlerde” diyor! Allahtan kızları büyüdü, yurtdışında üniversite okuyor! Ama başka bir sorun var! Etrafta damat adayı yok! Arkadaş çevresindeki erkekler ya evli ya müzmin bekâr! Bu işe baş koymuş durumdaki arkadaşım da beklemekten sıkılıp bir evlilik sitesine kayıt yaptırdığını muştuladı bize! Birdenbire bu yöntemi daha önce hiç duymadığımı fark ettim! Ne de olsa ülkemizde bu iş, televizyonlarca yürütülen bir sit-com gibi benim için. İnternette evlilik siteleri diye arama yaptığınız zaman, Google tam 2,360,000 sonuç çıkarıyor karşınıza! Neymiş bunlar diye, ilk 10 sayfayı hızlıca taradım (yaklaşık 200 site). İlk sıralarda İslami Evlilik siteleri... İsimlerinde bol bol ‘hayır/nasip/kısmet/pembe/saray sözcükleri geçiyor. Vaatler, garantiler, hayaller; romantik stilli, pastel renkli sitelerin sekmelerinde uçuşuyor... İkinci sırada daha ‘profesyonel’ler (!) var. İsimlerinde bol bol; bilimsel/analitik/merkez/e-çift/e-evlilik geçiyor. Vaatten çok açıklamalara yer verilmiş. Üçüncü sırada ‘milli ve yerel’ siteler... Bunlar; türkevlilik/trevlilik/Amasya, Bursa, İstanbul evlilik’ gibi, seyahat firması çağrışımlı isimli siteler. Sanırım gurbete kız vermek istemeyenlerin tercihleri bu yönde bir arzın doğmasına neden olmuş! Bir adet Alevi evlilik, bir adet Çerkez evlilik sitesi çıktı karşıma... İlk 200 sonuç içinde engelliler için evlilik sitelerinin sayısı yaklaşık 5 adet. Rus kadınların Türk erkekler ile eşleştirildiği evlilik sitesi de var. Ayrıca tüm Asya ülkelerinden gelin adayları bulabileceğini iddia eden bir site de mevcut! Eşcinsellere yönelik evlilik sitesi için çıkan sonuçlarda, ibre yurt dışını gösterdi. Bu kadar araştırma boşa gitmesin deyip arkadaşımı aradım; “Sana 3-5 site daha buldum” der demez; “Şimdilik evlenmekten vazgeçtim, haftaya gemi yolculuğuna çıkıyorum, artık gemide bakarız duruma” deyiverdi! Hay bin Titanik!
‘Bir Çift Ayakkabı’
Başka bir adam için... Kadın kocasını terk eder. Koşarlar iki sevgili... Kaçıyorlar... Tarlaları, ovaları aşarlar... Anadolu’da bir köy... Nasıl koşmasınlar ki! Arkalarından onları kovalayacak onca şey vardır: Namus belası... Töre cinayetleri... Yoksulluk... Cefa... Korku... Köyden uzaklaşınca soluklanmak için dururlar. Kadın nefes nefese der ki; “Evden çıktığımdan beri ayakkabımın içinde bir şey var, beni rahatsız ediyor...” Çıkartıp bakarlar ki bir tomar para! Kocası her şeyin farkında... Biliyor ki kadın gidecek... “Beni terk edecek ama bunca yıl çorbasını içtim, çamaşırlarımı yıkadı, ütüledi. Bana emeği geçti...” YABAN ELDE MUHTAÇ OLMASIN! Elimde Sunay Akın’ın ‘Bir Çift Ayakkabı’ adlı kitabı var. Bir bölümünü aktardım size. Parayı ayakkabıya koyan Aşık Veysel! Bu hikayeyi bilmiyordum. Aşık Veysel’in yüce gönlünü anlatan müthiş insani bir anekdot. Sunay Akın’ın hikâyeciliğini seviyorum. Oradan oraya atlayan zihin çağrışımları ile yazıyor; okuyucu hem öğreniyor, eğleniyor. Bu haftanın kitabı ‘Bir Çift Ayakkabı’ İş Bankası Kültür Yayınları’ndan...
( 03.12.2011 tarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır. )
10 Aralık 2011, Cumartesi 04:00
Haberin Devamı