Geçen hafta New York şehrinde idim. Havanın birdenbire ısındığı, ağaçların beyaz çiçekler açtığı, her boş köşesinde halkın yararlanması için küçük yeşil alanlar oluşturulduğu; dünyanın en büyük ve en devinimli metropolünde... New York bir şekilde benim hayat boyunca sık gidip geldiğim bir destinasyon oldu. Bu nedenle, benim için eski bir dosta kavuşmak gibi New York sokaklarında dolaşmak.
Her gittiğimde, en çok, insan çeşitliliğinden etkileniyorum. Bu kadar farklı kökenden, bu kadar farklı insanın, belli bir düzen çerçevesinde hareket etmesini büyüleyici buluyorum. New York, köşeyi döndüğünüzde; Tibetli rahipler ve İran ile olası bir ABD savaşını protesto eden grupların yan yana, aynı fotoğraf karesine girebildiği tek yer olabilir yeryüzünde.
Kaykaylı gençler ile uzun favorili ve sakallı, siyah şapkalı Hasidik Yahudilerinin aynı sokakları paylaştığı şehir de yine New York’tur. Turistlerin gökyüzüne uzanan binalara bakarak, yerlisinin elinde tuttuğu tabletten kitap okuyarak salındığı yer de yine New York sokaklarıdır. Bir köşede durmuş, kahve içen atlı toplum polislerini görürsünüz; bir köşede yerde kıvrılmış yatan sokak insanlarını...
Kim kime dum dumadır New York. Toplumun huzurunu kaçıracak davranışlarda bulunulmadığı sürece, kimse kimsenin giyimi ile, kuşamı ile, inancı ile, saçı ile, başı ile ilgilenmez. Yemyeşil bir punk kafa ile rahibeler metroda yan yana seyahat eder. Ön yargıların varsa bile içte saklandığı, kişilerin tepkilerini karşılarındakinin yüzüne söylerken iki kere düşündüğü, ‘başkasının burnuna çarpmadığınız sürece elinizi kolunuzu rahatça sallayabildiğiniz*’ bir şehirdir orası.
Amerika’nın her yeri öyle değildir. Örneğin Teksas’ta yaşamak ‘farklı’ olanlar için o kadar kolay değildir. Ama New York toleranslıdır. Farklılıkların değil, insanların şehridir orası. İşte, tam da bu nedenle, insan kendisini ‘özgür’ hisseder orada. Çünkü ne giyerse giysin, ne söylerse söylesin, neye inanırsa inansın veya inanmazsa inanmasın, başkasına hakaret etmediği sürece; insandı... Darısı güzel İstanbul’un başına.
* Oliver Wendell Holmes, Jr.
Sokaktan anekdotlar
- Her zaman ‘esnaf’ sohbetlerine bayılan ben; 6. Avenue (Avenue of Americas) üzerinde, 23 senelik dükkânını kapama hazırlıkları yapan, Hint kökenli, türbanlı esnaf ile de ayak üstü lafladım. Dükkân kiralarının yükseldiğini ve iş hacminin daraldığını belirterek “Amerikan ekonomisi hiç bu kadar durgun olmamıştı” dedi. Gerçekten de etrafta pek çok iş yerinin kapandığını gözlemliyorsunuz.
-Amerika’nın en büyük kitapçılarından Border Books iflas etmesinin ardından, ülke genelindeki 659 şubesinden 1/3’ünü kapatmış. Sonuç olarak 6.000 çalışan işsiz kalmış. Diğer büyük kitap zinciri Barnes&Noble ise satışlarının artmasını, e-kitap marketinde NOOK ile gerçekleştirdiği atağa borçlu. Aman dikkat! NOOK, Amerika dışında çalışmıyor. Amerika’dan ‘kitap okuyucu tablet’ edinmek isteyenlerin en güvenli tercihi yine iPad görünüyor.
-Benim gözlemlediğim, şu anda New York’ta durgun Amerikan ekonomisinden etkilenmeyen tek iş kolu; ‘Apple’ dükkanları! İçersi günün her saati mahşer yeri gibi ve 16 Mart’ta başlattıkları yeni iPad satışlarında 3 bin adedi geçmiş durumdalar! Yeni ipad’in 32 GB’lık Türkiye’de henüz bulunmayan modelinin satış fiyatı 730 dolar. Türkiye’ye gelen 16 GB’lık versiyonun satış fiyatı ise 1453 TL olarak belirlendi.
-Yine bir ‘aman dikkat!’ notu düşelim; yurtdışından aldığınız cihazınızı, 1 ay içinde pasaporta işletmezseniz kullanamıyorsunuz.
(31.03.2012 tarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır.)
07 Nisan 2012, Cumartesi 05:00
Haberin Devamı