Dünyayı saran COVID-19 nedeniyle bir zaman dilimini zıplayarak geçiyor gibiyiz. “Gelecekte” diye söz ettiğimiz her şey hızlandırılmış şekilde yaklaşıyor. Olanları daha iyi anlamlandırabilmek için ‘Dünyanın en etkili 100 kadın fütüristi’ arasındaki tek Türk gelecek tasarımcısı, ‘T-İNSAN’ kitabının yazarı ve ekonomist Ufuk Tarhan’la konuştum. Gelin biraz geleceğin şekillendirebileceğimiz kısmı üzerine kafa yoralım. Çünkü gelecek tahmin edilemez ama tasarlanabilir… Onu kendi kaderine terk etmek yerine müdahale edilebilir taraflarını şekillendirerek, parçası olalım. Karşınızda Ufuk Tarhan.
Son 100 yılda dünyanın görmediği ve tecrübesi bulunmayan bir durumdan geçiyoruz. Çoğunluk, bir bilim kurgu filminde olduğu duygusu içinde. Bir fütüristin gözlerinden bakınca dünya nasıl görünüyor?
Belirleyici bir dönüşüm dönemindeyiz. Bir laboratuvar çalışması, gelecek simülasyonu yapılıyor gibi hissediyorum. Uzun süredir konuştuğumuz ve kimimizin olumlu, kimimizin olumsuz duygularla hayal ettiği Siber Dünya’ya, Dijital Medeniyetler Çağı’na doğru kocaman bir adım daha atıyoruz. Bu adımı atacağımız epeydir belliydi de tetikleyen ne olacaktı, onu bilmiyorduk. O dönüştürücü COVID-19’muş.
Kısa vadede ne değişecek?
Online eğitim ve online çalışma sistemi hızla oturuyor, evlerimizden çalışacağız. İşsizlik tüm dünyada çığ gibi büyüyecek, daha az tüketip, daha az eşya satın alacağız, tüketim orucuna gireceğiz... Bunların zaman içinde olacağını söylüyorduk ama pek çok şey sanki sihirli değnek dokunmuş gibi bir anda ve tüm dünyada olmaya başladı. Ve bu daha başlangıç bile sayılmaz.
Teknolojiye en aklı yatmayan kişiler bile “Corona virüsten sonra dünya neye benzeyecek?” diye gelecek senaryoları üretiyor. Siz bu dönemi nasıl okuyorsunuz?
Bir çağ atlıyoruz. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. O kadar ki, Corona Öncesi (CÖ) ve Corona Sonrası (CS) diyeceğiz. Çok ama çok keskin, derin ve yaygın değişimler yaşayacağız.
Krizden sonraki ilk günler sudan çıkmış balığa döneceğiz
Kriz bir şekilde atlatılacak. O zaman nasıl bir dünyada olacağız?
Salgın önlenir önlenmez dünya bir yabancılaşma, şaşkınlık içine düşecek. İnsanların geçmişine yüklediği anlamlar, geleceğine dair planları değişecek. Sahip olduğu her şey, her ilişki ve onlara yüklediği değerlerle olan bağı ya zayıflayacak ya da çok güçlenecek.
Ne hissedeceğiz?
Krizden sonraki ilk günler ve aylarda sudan çıkmış balığa, terhis olan askere, taburcu olan hastaya ya da hapisten salıverilen mahkuma benzeyeceğiz… Hem kurtulduğumuza sevinecek hem de hep korkacağız, ya geçmemişse, ya yine olursa diye…
Yaldızlar dökülüyor, elimizdekinin kıymetini anlıyoruz
Tüm öncelik sıralamaları değişmiş olacak, bütün dünya bir ağızdan “Sahiden her şeyin başı sağlıkmış gerisi de boşmuş” diyeceğiz sanırım...
Evet, eskiden özendiğimiz, daha iyi sandığımız ülkelerin, durumların yaldızları dökülmüş olacak. Güvendiğimiz dağlara corona bulaşınca elimizdekinin kıymetini, dayanışmanın, yardımlaşmanın, paylaşmanın ve “Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için”in değerini daha iyi anlayacağız.
Güven duygumuz da sınanıyor bu süreçte...
Hiçbir şeye eskisi gibi güvenemeyeceğiz. Ama asıl güvenebileceğimiz, tutunabileceğimiz şeyleri anlamış olacağız. Hayatlarımızı sil baştan temize çekeceğiz. Büyük çoğunluğumuz, bireyler, kurumlar ve ülkeler, krizden büyük kayıplarla, yara bere içinde çıkacak. İnsanlar artık ne işlerine, ne sosyal ortamlara, ne okullarına, ne evlerine, ne ailelerine, ne de çevrelerine eskiden hissettikleri duygularla bakamayacaklar. Pek çok şirket batacak. Sektörler zayıflayacak, özellikle bazı ülkeler, toplumlar iyice dağılacak, yoksullaşacak. Bazıları da “Bizi ancak uzay kurtarır” diyerek dünya dışına taşma gayretlerine hız verecek. Tüm iş alanları yeniden tanımlanacak. Yepyeni şirketler, sektörler tomurcuklanacak. Ve tabii doğal afetler, iklim krizleri, mutasyona uğrayan virüsler de yakamızı bırakmayacak…
Bu bunalım ne kadar sürecek? Bu tanım doğru mu bilmiyorum ama...
Hepimiz en az 3 yıl sürecek büyük güven bunalımına ve belirsizlik içine düşeceğiz.
Kelebek etkisi hızlandı ve dijitalleşti
14'üncü yüzyılda 200 milyon kişinin ölümüne sebep olan Kara Veba da Çin’de başlamış ama Britanya’ya gidişi 10 yılı almıştı, bugün ise Çin’de 55 yaşındaki biri vahşi hayvan pazarından alışveriş yaptı ve tüm dünya onun yemek tercihinden günler içinde etkilendi. Kelebek etkisi denilen kavram büyük bir şov yapıyor gibi. Dolaşımın artmasıyla kelebek etkisi de hızlandı mı?
Tabii ki. Daha doğusu kelebek etkisi de dijitalleşti. Kelebeğin kanat çırpışı artık dünyanın her yerine dijitlerle anında iletilebiliyor. Salgınla beraber tüm dünyada bütüncül, holistik (bütünün, kendisini oluşturan parçalardan daha büyük olduğunu savunan felsefik görüş) bakış açısı yükseliyor. ‘Ben’den ‘biz’e geçiliyor. ‘Bugün sana bulaşan yarın bana da bulaşır’ ile hepimizin ‘bir’ ve bağlı olduğunu iyice ezber ediyoruz, umuyorum. Bu yalnızca bir sağlık krizi değil, bu tüm diğer endüstrileri de etkisi altına alacak küresel bir dönüşümün tetiğini çeken faktör.
Değişime hızla yanıt verenler, sistemler, işletmeler ve insanlar, ayakta kalacak. Bu virüs bizi bir tür evrime mi zorluyor?
İnsanlık ve dünya sürekli evrim geçirmiştir. Hepsinin çıkış noktası da ya insani ya da doğa ile ilintili büyük olaylar, şoklar olmuştur. Yine böyle büyük bir evrim arifesindeyiz. Bu seferkini corona tetikledi, değişimin vitesini yükseltti. Daha şimdiden pek çok şeyin altı üstüne geldi. Değişime hızla yanıt verenler ayakta kalacak, yenidünyanın oluşumuna katkı verecekler.
‘Nerede kalmıştık?' diye aynen devam etmeye çalışırsak yok oluruz
Tam şu an, farkında olmasak da geleceği şekillendiriyoruz. Bizi bekleyen distopya mı ütopya mı?
Distopik durum; salgın sonrası şuursuzca ve zincirlerimizden boşanmışçasına “Hadi bakalım, nerede kalmıştık?” diye aynen devam çabası olur. Dünya bunu seçerse kesinlikle ‘çoklu organ yetmezliği’ gibi bir döneme ve yeni felaketler arasında debelenerek yok olmaya ilerler.
Ütopik bir ihtimal için ne yapmamız gerekiyor?
Öncelikle aklını başına topla, ders al, yavaşla, dur. Korona bize, “Kendine gel ey insanoğlu!”dedi. Ve devam etti; “Bu aç gözlülükle, birbirinizi kandırarak, sömürerek, çalıp-çırparak, birbirinizle savaşarak, kavga ederek, doğayı katlederek sonunuzu hazırlıyorsunuz. Şimdi, derhal ‘iyi insan’ olmayı seçin. Marş marş! İlk hedefiniz dijital medeniyetlerde iyi insan olmaktır, ileri!” diye bas bas bağırdı. Her şeyi yeniden anlamlandıracağız. İyilerin kıymete bindiği bir anlayışa geçersek, kaynakların bilim ve teknolojiye, eğitime, doğanın korunmasına, sanata, spora, adalete, eşitliğe akmasını sağlarsak ütopik geleceğe yaklaştığımız bir tablo olur.
Her sektörde 4-5 devasa şirket kalacak
Dev şirketler kumdan kaleler gibi iki ayda yerlebir olma riskiyle karşı karşıya kaldı. Gelecekte böyle büyük yapılar olmayacak mı?
Aksine yenidünya düzeninde, eskisinden de büyük, devasa firmalar olacak ama atıl olmayacaklar. Verimlilik konusundaki takıntı onları atıllıktan koruyacak. Koronadan sonra müthiş bir birleşme, satın alma furyası izleyeceğiz. Zaten büyük olan firmalar zor duruma düşen küçükleri içlerine katacak. Her sektörde 4-5 devasa şirket kalacak ve kendi alanlarında dünyanın tüm AR-GE, tasarım, üretim, dağıtım, satış, pazarlama sistemlerini belirleyecek, yönetecekler.
Onları kim denetleyecek?
Sosyal devlet, sosyal medya aracılığı ile bireyler, akreditasyon kurumları ile STK’lar denetleyecek. Bu yenidünyanın kocaman şirketleri, neredeyse devletler üstü çalışacak. Çok az ve yetkinliği çok yüksek insanlar tarafından yönetilecek. Bu iş yerlerinde tamamen otomasyona geçilmiş olacak ve az insan/yüksek teknoloji ile çalışacaklar. Buna rağmen, kesinlikle insancıl, doğa dostu, sosyal sorumluluk sahibi olacaklar, olmak zorundalar.
Fast-forward tuşuna basılmış gibi...
Sizi en çok ne korkutuyor?
İnsanlık olarak bu küresel salgın şansını iyi değerlendiremememiz, eski tas eski hamam devama yeltenmemiz…
Corona virüsü şans olarak mı görüyorsunuz?
Şu an büyük acılar yaşanıyor ama insanlık hep büyük acılar çektikten sonra ilerlemiştir. Bu virüs, gelecekte olması tasavvur edilen yaşamın gelişini hızlandırdı. Fast-forward tuşumuza basılmış gibi olduk. “Olmaz, mümkün değil, izin vermezler, yapamazlar, asla” dediğimiz ne çok şey oldu! Sadece birkaç ayda, hatta haftada... Bütün alışkanlıklarda yıkıcı değişiklik başlattı, can korkusunu herkese yaşattı. Bunu şans olarak görüyorum çünkü eskiyi yıkmadan, paradigmaları değiştirmeden yeniye yer açamayacaktık.
Sınırlar, para ya da rütbe kimseyi minicik bir virüsten koruyamadı
Milliyetçi ve statüyü gözeten bir virüs değil, bu açıdan eşitlikçi. Sınır kavramını da değiştirdi. Göçmenlerin sınırlarda kaldığı bir zamanda virüs sınırları geçerek, sınırların insanlar arasında değil, ‘insan ve insandışı’ arasında olmasının gerekliliğini hatırlattı. Bu, bakış açımızı nasıl şekillendirecek?
Sınırların, paranın, unvanın, rütbenin bizi gözle görülemeyecek kadar ufak bir virüse karşı bile koruyamadığını, aksine küçücük bir şeyin bizim kocaman sandığımız imparatorluklarımızı yok edebileceğini idrak ettik. Bundan sonrasında ‘daha az ve öz’le ilerlememiz gerektiğini fark ettik.
Kendini güncelle, versiyonunu yükselt
Bu yaşadıklarımız bir film olsa bu film nasıl sürerdi?
Önümüzdeki 10 yıl çok kritik, çünkü bu dönemde salgından geride kalanlarla ve aramıza yeni katılacak insanlarla, ‘insansılarla ve canlımsılarla’ yepyeni yaşam formlarına yani ‘tekilliğe-singularity’e’ (yapay zekanın insan zekasının ötesine geçerek, insanı radikal bir biçimde değiştireceğini savunan hipotez) doğru şekillenişimiz iyice belirginleşecek. Kısacası, eğer yakın gelecekte bugünkünden daha akıllı ve iyi olmayı başarabilirsek; 2040-2050’lere doğru, daha sürdürülebilir, daha iyi bir dünya inşa etmek yolunda önemli adımlar atmış olma ihtimalimiz hala var.
Fütürist bir perspektifte hayatta kalmanın en önemli mottosu ne?
Kendini sürekli güncelle, versiyonunu yükselt.
Fütürizm nedir?
Fütürizm; İngilizce future (gelecek) kelimesinden geliyor. Gelecekle ilgili her şeyi sosyolojik, ekonomik, psikolojik, ekolojik, teknolojik açıdan irdeleyen bir disiplin. En yalın tanımı ile Fütürizm, ‘olumlu gelecek tasarımı’ demek. Fütürizm, geleceğe dair bilimsel temellere dayanan beklentileri senaryolaştırır.