O, şehri ve filmleri işleyen bir nakkaş… Leylâ Aslan’a bakarken bu kaba zamanlar için ne kadar da incelikli bir iş yapıyor diye düşünüyorum. İplikleri kalemi yapıyor ve İstanbul’u, sevdiği filmlerden sahneleri, hayran olduğu ressamların resimlerini işliyor kasnaklardaki kumaşlara. İşlerine bakınca Antoni Gaudi'nin bitmeyen bazilikası La Sagrada Familia’ya bakıyor gibi hissediyorsunuz. Diyorsunuz ki, “Ötedeki gri bina hoyratça ve hızla yükselirken, bir insan bu kadar incelikle nasıl uğraşır? Bu hassas ruhlar böyle bir dünyada ne kadar zorlanır?” Ama işte o sanat eseri bina ve kasnaktaki desen, insanın insan olma sürecini anlatıyor. Nakışı, sanata dönüştürme yolunda modern bir adım atan Leylâ Aslan’ı tanıyalım.
Dünya giderek kabalaşırken bu kadar ince bir iş yapmak nasıl hissettiriyor?
Anneannem 38 yaşında vefat etmiş, ben onu hiç tanıyamadım. 15 yaşına geldiğimde annem bana onun işlediği bir bohçayı gösterdi, o kadar hoşuma gitti ki... Onun etkisiyle 15 yaşında işlemeye başladım. Etamin, kanaviçe yapıyordum. İşlerken rehabilite olduğumu fark ettim çünkü başka bir şey düşünemiyorsunuz. Sadece oradaki renklerle haşır neşir oluyorsunuz. Ortaya çıkacak işin heyecanı oluyor insanın içinde. Yorulsanız bile ertesi gün tekrar devam ediyorsunuz. Öğrencilerimin arasında beyaz yakalı da var üniversite öğrencisi de... Hepsi de yaparken her şeyi unuttuklarını söylüyorlar. Meditasyon gibi... Yani her şeyin kabalığına inat iyi geliyor ruhuma…
İlk işiniz neydi?
42 yaşındayım. 27 yıl olmuş başlayalı… Önce Olgunlaşma Enstitüsü’nde geleneksel nakış eğitimi aldım. Gençler günümüzde buna rağbet göstermiyor. Oysa son beş yılda dünyada ve Türkiye’de modern nakış popüler oldu. Dünyadaki modern nakışı takip ettiğimde Türkiye’de olmayan farklılıklara rastladım. Fotoğrafa da çok ilgiliyim. Tarihi binaların fotoğraflarını çekip onları işlemeye başladım. İlk olarak Sirkeci’deki dışı gülle kaplı Vlora Han’ı yaptım. Vlora Han dikkat çekmez, çok eskidir ama ben güllere hayran olmuştum. PTT binasının açısından hanın bir fotoğrafını çektim. Her yere bakmıştım ama hiçbir yerde o açıdan fotoğrafı yoktu. Sonra Validebağ Korusu’nda çok güzel bir ağaç vardır. O kocaman ağacı çok severdim. Onun da fotoğrafına çekerek işledim…
Bir işi bitirmek ne kadar sürüyor?
Değişiyor bazen bir hafta sürüyor bazen de altı ay... Nakışta üç saatten sonra dikkat dağılıyor, boyun ağrıyor mola vermek gerekiyor.
Nuri Bilge Ceylan’ın ‘Bir Zamanlar Anadolu’da’ filminin bir karesini işlediniz.
Dünya üzerinde başka bir film sahnesinin nakış hali var mı?
Film sahnesi olarak pek yok ama çok fazla porte işleniyor. Frida Kahlo ve Van Gogh portesi çok var. En son Sherlock Holmes’in portresini gördüm. Çok güzel işlenmişti. Ben filmden çok etkilenmiştim. Ceset arama sahnesi, o tarlalar beni çok etkiledi. Ortaya ne çıkacağını bilmeden yavaş yavaş ilerledim. O kadar güzel ilerledi ki ben de şaşırdım. Oradaki bazı insanların boyutları bir iğnenin yarısı kadar. Söküp tekrar tekrar yaptım. oradaki savcının, polisin, katilin duruşunu vermeye çalıştım. Bu benim için çok güzel bir sonuç oldu.
Nuri Bilge Ceylan’ın ‘Bir Zamanlar Anadolu’da’ filminden bir kare.
Nakış dünyada nereye gidiyor?
Çok müze geziyorum. Osmanlı dönemindeki nakışları inceliyorum. Osmanlı’daki harem kültürünü düşünürsek nakışın Rusya’dan geldiğine inanıyorum. Bizim de çok güzel Antep işi, Türk işi nakışlarımız var. Nakış şu an dünyada popülerleşiyor. Amerika, Avrupa ve Rusya’da çok yaygınlaştı. Çok ilgi var ve insanlar seviyorlar. Resim yapmak gibi... Biz sadece iki çiçek iki yaprak yapıp çıkmıyoruz. Bunu nasıl bir sanat alanına çevirebileceğimizi konuşuyoruz.
En çok telefon ekranına dokunduğumuz bir zaman diliminde siz yaptığınız işi bu çağa ait görüyor musunuz?
Evet, bilgisayara dokunmaktan kağıda kaleme bile dokunmuyoruz… Ellerimizi, baş parmağımız dışında neredeyse kullanmıyoruz. Dokunmadığımız bir hayat yaşıyoruz. Belki de bu yüzden beyaz yakalılar benden eğitim almak istiyorlar. Bir kumaşa, renklere temas etmek istiyorlar. Bir şey üretmek, “Bunu ben yaptım” demek insanlara çok iyi geliyor. ders çıkışında her şey çok mutlu ayrılıyor. Bugüne kadar bir düğme bile dikmemiş genç kızlar geliyor. Bir çiçek işlediklerinde çok hoşlarına gidiyor.
Galata Kulesi
Yapamadığınız ve attığınız bir eser oldu mu?
‘Masumiyet’ filmindeki Haluk Bilginer’in meşhur tirat sahnesini işlemeye başlamıştım. Portre çok güzel gidiyordu ama ifadeyi veremediğimi düşündüm. Başak burcu olduğum için en iyisini yapamaya çalışırım. Altı ay da uğraşsam, ortaya muhteşem renkler de çıksa o ifadeyi veremiyorsam bana göre olmamıştır. Yakından portre çalışmasını iki günde 16 saat çalıştım. Sonra da çöpe attım. Bir şey içime sinmiyorsa kimseye göstermiyorum.
Her şeyi yapabilecek olsanız en çok neyi işlemek isterdiniz?
‘Yol’ filmini işlemek istiyorum. Bir de çok büyük bir alana İstiklal Caddesi’ni... Hep İstanbul üzerinden gidiyorum çünkü İstanbul’u çok seviyorum.
Özel tasarım isteyenler oluyor mu? Kişiye özel hediye gibi…
Evet, ama birisi bana “Şunu yap” dediğinde tıkanıyorum. Ne kadar bana da bıraksalar bir beklenti olduğunda karşılayamayacağımı düşünüyorum. “Ya beğenmezlerse” diye uykularım kaçıyor.
Bu bir meslek olarak geçiyor mu?
Eskiden de nakkaşlar çok yoktu. Kadınların evde vakit geçirmek için yaptığı bir hobi olarak görülüyordu. Ama artık benim gibi profesyonel olanlar var.
Kurslarınızdaki yaş aralığı ve kadın erkek dengesi ne?
Nakış, kadın işi gibi görüldüğünden biraz ön yargı oluyor. İki erkek öğrencim oldu ve çok da başarılılardı. 20 ila 60 yaş aralığında öğrencilerim oluyor. Çok geniş bir skala var ama genelde kadınlar geliyor. Her ay beş atölye yapıyorum. Yaptığımıza illüstratif nakış deniyor. Tarihleri ve saatleri Instagram hesabımdan duyuyorum. Oradan duyuruları takip edebilirler.
Devrim Erbil / İstanbul
10 ŞUBAT’TA ERKEKLERE POZİTİF AYRIMCILIK
Beyler, 10 Şubat Pazartesi saat 19.30’da Suadiye Atölye Pasaport’a bekleniyorsunuz. Leylâ Aslan nakışın sadece ‘kadın işi’ olmadığını göstermek için yalnızca erkek öğrenci adaylara açık bir ders düzenliyor. Bir çeşit sosyal deney olarak tanımladığı bu derse katılım ücretsiz, sadece malzemeler ödenecek. Hadi bakalım hünerlerinizi görelim!
NAKIŞIN TARİHİ
Nakış kelimesi Arapçadan türemiş olan ‘nakşetmek’ten geliyor.
Araştırmalara göre, nakışın tarihi 13. yüzyıla dayanıyor. İlk kez Türkler tarafından yapılıyor ve Orta Asya'dan Avrupa'ya yayılıyor. Uygurlardan kalan duvar resimlerindeki elbiselerin üzerinde görülen işlemeler nakışın eski tarihlere dayandığının bir kanıtı. Nakışın renkleri ve motifleri baskı altındaki, konuşturulmayan Anadolu kadının sesi ve lisanı olmuş geçmişte...
Ortaçağ’da Haçlı seferlerinin başlaması Doğu Batı ticaretinin artması, nakış alanındaki gelişmelerin Avrupa tarafından tanınmasına ve yaygınlaşmasına neden olmuş. İslamiyet ile birlikte insan ve hayvan figürlerinin süslemede kullanılmasından vazgeçilmiş.
18. yüzyılda kimyasal boyaların keşfi ile daha canlı ve çeşitliliği fazla ip kullanılmaya başlanmış. Bugün ise Uzakdoğu, Amerika ve Avrupa ülkelerinde, şekil değiştiren ve yeni motiflerle zenginleşen nakış yeniden popüler.
(Başlık, Orhan Pamuk/Benim Adım Kırmızı’dan alıntıdır)