Temas alışkanlıklarımız, pandemi döneminde birçok katmanda sorun yaratıyor. Taziye ziyaretleri, asker uğurlamaları, galibiyet kutlamaları gibi kültürel ritüeller mesafe önlemlerine direniyor. Bir de işin daha kişisel bir boyutu var tabii. Arkadaşlarımıza rahatça dokunamıyoruz, eskisi gibi flört edemiyoruz, sevgilisiyle birlikte yaşamayanlar için seks bir süre daha uzakta... Temasın insan için ne anlama geldiğini ve temassızlığın psikolojik etkilerini iki değerli psikiyatrist ile konuştum. Söz Dr. Alişan Burak Yaşar ve Dr. Alper Hasanoğlu’nda.
Psikiyatrist Dr. Alişan Burak Yaşar
PSİKİYATRİK PANDEMİ BEKLENİYOR
Bu kadar risk varken insanlar neden bir galibiyet kutlamak adına bir araya geliyorlar? Anlayamıyorum ben bunu...
Ritüellerin evrilmesi zaman ister. Kültür ve güvenlik harmanından nasıl bir çözüm gelişecek hep beraber göreceğiz. Doğu ve Batı’nın kültürel yapılarında önemli farklılıklar var. Avrupa kültürü bireyselleşmeyi ön planda tutarken, Doğu toplumları kolektif yaşam üzerine kurulmuştur. Daha güvenlikli alanlar, daha az temaslı yaşantılar hem kolektif yaşamı, hem büyük aileleri, hem de bireyselliği değiştirecek.
Dünya genelinde boşanma talepleri arttı. Neden?
Pek çok insan ilk kez ev ahalisi ile bu kadar yoğun zaman geçirdi. Durumun travmatik etkisinin ve stresin neden olduğu tahammülsüzlük ve öfke, buz dağının yalnızca görünen yüzü. Bu duyguların ev içinde beklenmedik krizlere neden olabileceğini ve kritik kararlara neden olabileceğini öngörüyorduk. Ama farklı olarak pek çok çiftte de tam tersi bir durum oluştu. Birbirilerini daha iyi tanıdılar ve doyumlu bir hayatı birlikte kurgulayabilmek için iyi bir fırsat yakaladılar.
Bebekken sevgi ve teması eşitliyoruz. Büyüyünce değişiyor mu bu?
Temas, insan için hem psikolojik hem de fiziksel bir ihtiyaç. Memeli canlıların tümünde olduğu gibi bizim de sinir sistemimiz diğerleri ile birlikte olmaya adapte olmuş durumda. Sinir sistemimiz bilir ki; diğeri olmazsa ben de hayatta kalamam. Yani ‘bağlanma’ya muhtacız. İzleme, ağlama, gülümseme, yapışma, beslenme dışı emme gibi pek çok davranış bebeğin bağlanmasına aracılık eder. Bunların biraz değişmiş hallerini erişkin yaşamımızda sürdürüyoruz. Hele stresli dönemlerde erken dönemlerin bağlanma paternlerine çok hızlı dönüş gösteririz.
FİZİKİ YAKINLAŞMALARA KONULAN MECBURİ KISITLAMALAR BİZİ ÖRSELEYEBİLİR
Bebek neden sevgiyle teması birleştiriyor?
Bebeklerde henüz beyindeki konuşma ve görme merkezleri son olgunluğuna ulaşmadığı için yenidoğan, annesinin sıcaklığı ve dokunuşu ile ‘ruhsal termostat’ını ayarlar. Annesi (veya yerine geçen bakımveren) ona dokundukça bebek güvende hisseder. Bizler hem psikolojik hem de fiziki olarak dokunmaya göre organize olmuş sinir sistemlerine sahibiz. Özellikle pandemi döneminde fiziki yakınlaşmalara konulan mecburi kısıtlamalarla biraz örselenebiliriz. Bunlar sinir sistemimizi yorabilir. Ancak bunlar bugün için gerekli...
Günde yaklaşık üç bin kez yüzümüze dokunuyoruz. Bunu neden yapıyoruz?
Kendine dokunmak, bir çeşit dengeleme arayışıdır. Kendi bedenimizle temas kurmak, bir başkasıyla temasta kalmak kadar önemlidir. Şöyle anlatayım: Dış dünyada bir tehlike hissettiğimizde ya koşarak kaçarız ya donakalırız ya da onunla savaşırız. Ama içsel tehlikelerleden koşarak kaçamayız, onlarla da savaşamayız. İçsel ‘sahte düşman’ı tanımak daha zordur.
Zihnimizden ve ürettiği kontrolsüz düşüncelerden bahsediyorsunuz sanırım...
Evet. Özellikle stres altındayken, düşünceler ve duygular bizi o kadar etkiler ki tüm dikkatimiz onlara yönelir. İçeride bir tehdit vardır ve ‘tüm kameralar’ düşüncelerimize yönelir.
Oysa ki düşünceler yalnızca bir düşüncedir...
Aynen öyle. Ve hiçbir düşünce yüzde 100 doğru olamaz. Dolayısı ile onlara mutlak doğrularmış gibi inanmaktansa onların yalnızca gelip geçen bir düşünce olduğunu fark edebilmek için zaman zaman ‘kameraları’ beş duyu organımıza ve bedenimize yönlendirmek gerekir. Bu nedenle bedenimizi hissetmek, onunla temas halinde olmak çok önemlidir. Özellikle stres altındayken bu yüzden ellerimizi yüzümüze götürürüz.
El sıkışmaktan, cinselliğe kadar başkaları ile fiziki etkileşimimiz, bizim “Ben de varım” mesajımız, değil mi?
Evet. Fiziki teması tamamen kesmek çok uzun süre sürdürülebilir değil. Bilim insanlarının önerdiği önlemleri almalı ve “Diğerleriyle temas güvenli değil” yerine, “Diğerleriyle çeşitli önlemler alarak güvenli bir şekilde temas kurabilirim” demeliyiz.
CİNSELLİK ÖNCESİ VE SONRASI TEMİZLİK HER ZAMANKİNDEN ÖNEMLİ
1990’larda HIV/AIDS krizinin yarattığı benzer bir durum söz konusu. En azından yakın gelecek için çok eşliliğin sonuna gelmiş olabilir miyiz?
HIV/AIDS krizine benzer bir korku dönemi yaşadığımız doğru. Buna rağmen bugün bilim, o günlere göre ileride. Virüsle ilgili bilgilerimiz çok daha iyi. Evet, hâlâ damgalama ve ötekileştirme yüksek. Sağlık çalışanları veya virüsü atlatanlar en az virüsle olduğu kadar toplumun bakışı ile de savaşmak zorunda kalıyorlar. Ama yine de AIDS/HIV krizi, bize damgalama ile savaşta çok şey öğretti. Çok eşliliğin sonuna geldiysek, bütün toplu organizasyonların, toplantıların, tüm maçların da sonuna gelmiş olmamız gerekir. Ama elbette bazı şeyler değişecek.
Ne gibi?
Her kriz kendi çözümlerini barındırır. Covid-19 cinsel olarak bulaşan bir virüs değil, henüz meni veya vajinal sıvıda gösterilemedi ancak gerekli önlemleri de almak gerekiyor. Cinsel Eğitim,Tedavi ve Araştırma Derneği’nin (CETAD) önerileri dikkate alınmalı.
Nedir bu öneriler?
Özetle şöyle: Size ‘yakın’ insanlarla cinsellik yaşayın. Cinsel ilişki sırasında dikkatli olun. Öpüşme yoluyla Covid-19 kolayca bulaşır. Yakın çevreniz dışından birini öpmekten kaçının. Prezervatifler ve oral bariyerler teması azaltır, önemlidir. Seks öncesi ve sonrası temizlik her zamankinden daha önemli. Siz veya partneriniz
Covid-19'a sahipse, cinsel ilişkiden ve özellikle öpüşmekten kaçının.
Duygusal derinlik ve bağlanma sorunu yaşayanlar ya da gecelik ilişkileri, dating app’leri tercih edenler bu yeni döneme nasıl adapte olmalı?
Duygusal derinlik ve bağlanma sorunu yaşayanlar, tıkınırcasına yeme ataklarına, riskli sporlara ya da yoğun alkol/madde kullanımına yönelebilir. Bu risk her zaman var. Kısa vadede bu tür esas ihtiyacı ‘sessize alma’ hali, uzun vadede depresyona neden olabiliyor. Terapide bu tip ihtiyaçları sık sık görüyoruz. Psikoterapi tam da bu konuda doyumlu hayat yaşayabilmeyi hedefleyen bir çalışma. Depresyon ortaya çıkmadan da ‘sessize alma’ ihtiyacını ortadan kaldıracak çeşitli becerileri geliştirmeyi hedefliyor.
YARGILAMA, DAMGALAMA, YARDIM ET
Türkiye’de 4. ayına girdiğimiz pandemi, ülkede ne tür psikolojik rahatsızlıkların artmasına sebep oldu?
Covid-19 pandemisinden hemen sonra bir psikiyatrik pandemi bekleniyor. Hem karantina, hem kayıplarımız, hem de yoğun belirsizlik ve korku, toplumda Travma Sonrası Stres Bozukluğu Sendromu başta olmak üzere birçok rahatsızlığı tetikleyecek. Uyku bozuklukları, panik bozukluk, depresif şikayetler ve Yaygın Anksiyete Bozukluğu gibi... Malesef bu sürecin devamında bu konuda dikkatli olmalı, psikolojik dayanıklılığımızı artırmalı ve tedaviye ihtiyacı olan sevdiklerimizi bir an önce yargılamadan ve damgalamadan doğru şekilde yönlendirmeliyiz.
Psikiyatrist Dr. Alper Hasanoğlu
COVID-19 GERÇEK SEVGİYİ TEST EDEBİLECEĞİMİZ BİR LABORATUVAR ORTAMI YARATTI
Pandemi dönemi ilişkiler için de sarsıcı oldu. Birbirimize hatta kendi suratımıza dokunmak bile risk. Dolayısıyla fiziksel olarak uzaklaştık.Temasın güvenli olmayabileceği düşüncesi ilişkileri nasıl etkiledi?
Covid-19 tam da gerçek sevgiyi test edebileceğimiz bir laboratuvar ortamı sundu bize.
Neden böyle söylüyorsunuz?
Eğer ilişki, koronavirüs nedeniyle değişecekse bu gerçek bir ilişki değildir. Ben bana virüs bulaştırma riski olsa da sevdiğim insana sarılmayı ve onun bana sarılmasını istiyorum. Hastalanacaksak birlikte hastalanır, hastalığı birlikte atlatırız. İkimizden biri ölürse, diğeri ötekini mezara koyar ve yasını tutar. Sevgi budur. Sevgi kendini korumak, kendini esirgemek değil, kendini vermektir. Her şeyin yolunda olduğu bir zamanda benim yanımda olan kişi değil, ölümden korktuğum bir anda elimi tutan insandır seven.
İLİŞKİ GÜVENLE DEĞİL, TUTKUYLA YÜRÜR
Ama bu bir sevgi testi değil ki, bir hastalık. Ve dokunmak istemene rağmen karşındakini korumak için geri çekilmek de bir sevgi göstergesi olabilir...
Söylediğimi sadece aşk ilişkisi bağlamında söylüyorum. Ayrıca öncesinde dokunduğumuz, kokusunu içimize çektiğimiz, tuvalete giderken arkasından baktığımız, yataktan kalktığında yastıkta bıraktığı kokuyu tanıdığımız bir insanla her türlü sanal ilişkiyi de yaşayabiliriz. İlişki güvenle değil, istemekle ve tutkuyla yürür. Güvenle yürüyen ilişki değil, evliliktir. Karar vermemiz gereken şey, ilişkiyi güven üzerine mi, yoksa tutku üzerine mi kuracağımızdır. Gerisi çorap söküğü gibi gelir.
Peki, tek eşli yaşamayı tercih etmeyen, bağlanma problemleri olan ya da çok eşli yaşama alışkanlıkları olan kişiler için neler değişecek?
Burada mesele tek eşli olmak değil ki... Birlikte olduğumuz ve aldatmadığımız eşimiz de marketten Covid-19 pozitif olarak eve dönebilir. O zaman tek başına olma kararı vermek ve kendimize bile dokunmamak zorundayız. Hayat, her anlamda risk almaktır.
Bir şeyler değişmek zorunda. En azından gereksiz riskler almamak adına...
Tek gecelik ilişkiler bile duyguyla yaşanmalı. Duygu yoksa hayat yoktur. “Bu gece seks yapmak istiyorum, bana dün yaptırdığın test sonuçlarını göster lütfen” diyorsak, zaten her şey mekanik bir tatmin üzerine kurulu demektir. Böyle başlayan hiçbir ilişki tatminkâr olmayacaktır.
TEN AÇLIĞI, SEVGİ AÇLIĞIDIR
Psikolojide ‘ten açlığı’ (skin hunger) diye bir kavramdan bahsediliyor. Nedir bu?
Ten açlığı, emosyonel açlıktır yani sevgi açlığıdır. Anksiyeteye değil, mutsuzluğa neden olur. Önünde sonunda birbirimize sarılacak ve bu ten ihtiyacını gidereceğiz. Önemli olan, aslında istemediğimiz ilişkilere girmemek ve gerçekten ne istediğimizi kendimize anlatabilmek...