Biliyorum; mart ayından bu yana devam eden koronavirüs salgını nedeniyle herkes çok bunaldı. Başlangıçta sokağa çıkma yasağının uygulandığı, şehirler arası yolculukların kısıtlandığı dönemin ardından, vaka sayılarının azalmasına bağlı olarak ipin ucu biraz gevşetilmişti. O dakika itibariyle de bir anda tüm tatil beldeleri dolmuş, Ayasofya izdihamla açılmış, düğünler yapılmaya, halaylar çekilmeye, asker uğurlamaları kaldığı yerden devam etmeye başlamıştı. Bunun kaçınılmaz neticesi olarak da salgın yeniden tırmanışa geçti.
Günlük vakalar bin 500’ü bulurken, vefat edenlerin sayısı 50’yi aştı. Sağlık Bakanı’nın tabiriyle birinci dalganın ikinci zirvesine ulaşıldı. Ve yasaklar kademe kademe yeniden uygulamaya sokuldu. Bence bir yasaklayıp bir serbest bırakmanın; sonra yeniden yasaklamanın psikolojik etkileri çok daha ağır oluyor. Düşünün; Süper Lig dördüncü haftadan itibaren seyircili olacak denilmiş ve kulüpler kombine satmaya başlamıştı. Sonra ilk yarının seyircisiz oynanacağı duyuruldu. Şimdi satılan kombineler ne olacak? Taraftar ile kulüpler karşı karşıya kalmayacak mı? Ya da okulların durumu... Ağustos sonu açılacaktı; 21 Eylül’e ertelendi. Online eğitim apar topar devreye sokuldu.
Vaka artışı bu hızla devam ederse 21 Eylül’de ders başı yapılması da hayal olabilir. Bu gibi olumsuzluklara mahal vermemek, insanları iki arada bir derede bırakmamak adına farklı bir yöntem belirlenemez mi? Mesela geçen gün bir televizyon programında denk geldiğim doktor şöyle diyordu: “Okulların açılması, maçların başlaması, statlara seyirci alınması gibi geniş kitleleri ilgilendiren konularda kesin tarih vermek yerine, günlük vaka sayısına göre bir yöntem izlenebilir. ‘Günlük vaka sayısı 500’ün altına inmeden okullar açılmayacak’ denilse insanlar okul açılışına değil salgının kendisine odaklanır. Bu durumda çözüme ulaşmak bile daha kolaylaşır...” Açıkçası ben bu yaklaşımı çok doğru buldum. Siz ne dersiniz?
ATIK İTHALATI MESELESİ
Çin, bir zamanlar atık ithalatı şampiyonuydu. Batılı ülkelerden alınan ambalaj ve benzeri atıkların dönüştürülerek yeniden değerlendirilmesi ekonomik açıdan cazip geliyordu. Ancak zamanla Çin’in kendi atıklarını dönüştürmeye başlaması ve atık ithalatının yarattığı çevre sorunları nedeniyle 2018’de yasaklandı. O günden sonra atıkların yeni rotasının Türkiye olacağı batı medyasında yazılıp çizilmeye başlandı. Ben de o günlerde bir yazı kaleme alarak bunun yanlış olacağını belirtmiştim.
Aradan geçen iki yıl ve kontrolsüz ithalat sonucunda söylediğim noktaya gelindi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı cuma günü bir genelge yayınlayarak atık ithalatı kotasını yüzde 30 azaltılarak yüzde 50’ye indirdi. Umut verici ama geçici bir çözüm... Umarım en yakın zamanda kendi atıklarımızı tamamen dönüştürme noktasına ulaşır ve başkasının çöpüyle uğraşıp doğaya daha fazla zarar vermeyiz.
ÖNCE TEDBİR SONRA SİNEMA
Büyükşehir Belediyesi Açıkhava Sinema Günleri başladı. Gösterimler Kültürpark Uzun Havuz’da, 9 Eylül Çarşamba hariç her akşam saat 21.30’da ve ücretsiz. Ayrıca her gösterimden önce sinema yazarı Vecdi Sayar, filmlerin yönetmenleri ve oyuncularıyla söyleşiler yapacak. Söyleşilerin başlangıç saati ise 21.00 olacak. Kişisel önlemlerinizi alın ve pandemi kuralları çerçevesinde gerçekleştirilecek gösterileri kaçırmayın. Bu akşam ‘Kızkardeşler’ filmi vizyonda.