Türkiye’nin hemen hemen tüm kentleri artık modern stadyumlara sahip. Hatta hem mimari açıdan hem de sundukları kullanım kolaylıkları açısından Avrupa’nın en genç ve şık stadyumlarına sahip olduğumuzu bile rahatlıkla söyleyebiliriz. Euro 2032 organizasyonunu İtalya ile birlikte düzenleyecek olmamız da bunun açık bir kanıtı... Ama önemli bir sorun var: O da zeminlerin durumu.
Evet; en az 100-150 milyon dolar harcayarak güzel stadyumlar yapabiliyoruz ama maliyeti 1 milyon dolar civarında olan çim zeminlerde yaşanan sorunları bir türlü çözemiyoruz. Resmen okyanusları aşıp derede boğuluyoruz. Bunun temel nedeni de devlet tarafından yapılan stadyumların zemin bakımının, o stadyumu kullanan kulübün sorumluluğu olması. Zaten borç harç içinde olan kulüpler, sert rekabet nedeniyle transfere para akıtırken, zemin yapımı ve bakımı konusuna gereken özeni göstermiyor. Özel ekiplerce yapılması gereken bu iş çoğu yerde belediyelerin park ve bahçe ekiplerine emanet ediliyor. Bunu önlemenin yolu ise kontrolün Türkiye Futbol Federasyonu’nda olmasından geçiyor. Şayet Federasyon, zemin kötü olan stadyumlarda maç oynanmasına izin vermezse her kulüp kendine çeki düzen verir ve zemin yapımı ve bakımını ihmal etmez. Maalesef ülkemizde yaptırım olmadan ideale ulaşmak çoğu zaman mümkün olmuyor. Acı ama gerçek bu...
Kulüplerimize gelince... Futbol görsel bir şov; onu daha izlenir kılan temel şart ise iyi zeminde oynanması. Eğer kulüplerimiz, ortalama bir futbolcunun yıllık ücretini ayırıp da zeminini kusursuz hale getirmiyorsa, getirilecek yaptırımlara ses çıkarmaya da hakkı olmaz diye düşünüyorum.
BU KADAR DA OLMAZ
Geçen gün sosyal medyada dolaşırken gözüme Sabiha Gökçen Havalimanında faaliyet gösteren bir işletmeye ait fiş takıldı. Fişte yazan fiyata inanamadım, fotoğrafı büyütüp bir kez daha baktım. Ne yazık ki gözlerim beni yanıltmamış; gördüğüm fiyat doğruymuş.
Bir kaşarlı simit ile bir kutu meyve suyu için ödenen rakam tamı tamına 500 Türk Lirası. Piyasadaki en büyük banknotun tamı tamına iki buçuk katı. Kaşarlı simit 310, kutu meyve suyu 190 lira.
Tamam, havalimanlarında kiralar yüksek ancak bir marketten almaya kalksan en fazla 50 lira ödeyeceğin ürünleri 10 kat pahalıya satmak da salt maliyetlerin yüksekliği ile açıklanabilecek bir durum değil.
ASIL ŞİMDİ DESTEK ZAMANI
Kahramanmaraş merkezli yıkıcı depremlerin üzerinden bir yıldan fazla zaman geçti. Depremin ilk günlerinde yaşanan ve tüm dünyada örnek gösterilen o müthiş seferberlik hali doğal olarak adım adım azalarak sona erdi... Bölgede birkaç gönüllü gruptan başka pek kimse kalmadı.
Oysa bir yıl önceki pek çok sorun yerli yerinde duruyor. Hava hâlâ soğuk, hâlâ kışlık kıyafete, suya, gıda ve temizlik ürünlerine ihtiyaç var. Kırtasiye yardımının kesintisiz sürmesi lazım. Özellikle çocukların, içinde bulundukları zor şartlar nedeniyle psikolojik destek almaları lazım. Her şeyi devletten beklememeliyiz. Bu nedenle bireylere, şirketlere, sivil toplum kuruluşlarına buradan çağrı yapmak istiyorum. Eğer imkânınız varsa, bütçeniz varsa, kaynak yaratabiliyorsanız diğer tüm sosyal sorumluluk çalışmalarınızı bir süre erteleyin ve gözünüzü yeniden depremin yıktığı o kadim Anadolu kentlerine çevirin.