Dünya artık eski dünya değil. Günümüzde hiçbir ülkenin ”Ben bildiğimi okurum, kimse bana karışamaz” deme hakkı yok. Hele de konu iklim krizi ve tüm insanlığın ortak geleceği ise... Glasgow kentinde bugün başlayacak olan İklim Değişikliği Konferansı işte bu açıdan da çok önemli bir gösterge olacak. İklim konferanslarında tüm kararların oybirliğiyle alınması gerekiyor. Bir üyenin karşı oyu, konunun tıkanmasına neden oluyor. Ancak eskiden bazı konulara hayır demek özellikle bazı ülkeler için daha kolayken, bugünlerde iyice zorlaştı...
Artan toplumsal bilinç, çevre örgütlerinin tepkisi ve uluslararası kamuoyunda afişe edilme endişesi gibi sebeplerle muhalif ülkelerin direnci yavaş yavaş kırılmaya başlandı. Türkiye, bugünkü konferansta eli eskisinden çok daha güçlü bir şekilde yer alacak. Bunun başlıca nedenleri de Paris İklim Anlaşması'nın Meclis’te kabul edilerek onaylanmış olması ve ülkemizin 2053 yılında karbon nötr olma hedefini zirveden önce resmen açıklaması.
Türkiye’nin Paris Anlaşması'yla ilgili en önemli tereddüdü, talep edilen şartların ülkenin kalkınmasına zarar vermesiydi... Ancak aradan geçen zaman ve değişen koşullar Ankara’yı ”Eğer taraf olmazsak asıl o zaman zarar görürüz” noktasına getirdi. Ayrıca, ciddi yatırım yapılan ve yeni yatırımların da planlandığı kömürle enerji üretimi alanında da göz ardı edilemeyecek bir dönüşüm yaşandı.
Rüzgarla enerji üretmek eskiye oranla çok daha cazip hale gelince, özel şirketler termik santrallere yatırım yapma iştahını kaybetti. Bu da anlaşmaya imza atmamızı kolaylaştırdı. Ayrıca rüzgârla enerji üretiminin toplumsal cinsiyet eşitliğine de olumlu katkısı söz konusu. Kömürle enerji üretimi alanında 1 kadın çalışıyorsa, bu sayı rüzgâr enerjisi sektöründe 10’a çıkıyor.
Evet; bugün dünya ülkeleri yaşlı gezegenimizin ve insanlığın geleceği için çok önemli bir konferansta buluşuyor. Ortada, çevre adına hep beraber ödenmesi gereken kabarık bir hesap var. Hâl böyle olunca insan ister istemez şu sorunun cevabını merak ediyor: ”Bu hesabı kim bu kadar şişirdi?” Bir başka deyişle, ”Bugüne kadar olan toplam karbon salınımından hangi ülke, ne kadar sorumlu?” Yapılan araştırmalara göre bu alanda Amerika Birleşik Devletleri zirvede yer alıyor.
ABD, tek başına bugüne kadar olan salınımın yüzde 24.82’sinden sorumlu. Onu, yüzde 17.36 ile Avrupa Birliği üyeleri, yüzde 13.31 ile Çin, yüzde 6.89 ile Rusya, yüzde 4.71 ile İngiltere izliyor. Türkiye’nin bugüne dek yapılan karbon salınımı içindeki payı sadece yüzde 0.63... Dolayısıyla bu gerçeği de göz ardı etmemeliyiz. Elbette ki her ülke üzerine düşeni yapmalı ama faturanın aslan payını, iklim krizinin bu noktaya gelmesinin sorumluları ödemeli.
CİNAYET DEĞİL TERÖR
Yine bir kadın ve yine sadece ayrılmak istediği için erkek arkadaşı tarafından katledildi. Gazeteler yine ”Bir kadın cinayeti daha” manşetleriyle çıktı. Bu kez kurbanın adı Şebnem Şirin. Henüz 23 yaşındaydı. Şebnem’in adını açık açık yazabiliyoruz. Fotoğraflarını boy, boy yayınlayabiliyoruz. Ama cinayeti işleyen 25 yaşındaki sevgilisini anarken Furkan Z. diye kimliğini gizlememiz gerekiyor.
Hatta yanılmıyorsam F.Z. dememiz bile gerekiyor. Çünkü kanunlar bunu gerektiriyor. Oysa kurbanı değil katili deşifre etmeliyiz ki bir daha hiçbir kadın, sadece ayrılmak istedi, boşanmak istedi diye veya çalışma kararı aldı diye erkekler tarafından katledilemesin. Ve lütfen bir daha ”Kadın cinayeti” manşetleri atılmasın. Yılda 400’e yakın kadının hayatını kaybettiği bu vahşet ortamının gerçek tanımı ”kadın cinayeti” değil, “erkek terörüdür...”