Dünya Ekonomi Forumu tarafından bu yıl 19’uncusu yayınlanan Küresel Riskler Raporu, alanında uzman bin 400 kişinin ve liderin öngörüleri çerçevesine şekillenerek kamuoyu ile paylaşıldı.
Önümüzdeki iki yıl içinde etkili olması beklenen en büyük küresel riskin, mezenformasyon ve dezenformasyon, yani yanlış ve yanıltıcı bilgilerin, kitle iletişim araçları ve sosyal medya platformları aracılığıyla hızla yayılmasının yaratacağı toplumsal kutuplaşma olacağı belirtildi. Bunu aslında hepimiz görüyor ve yaşıyoruz. Toplum, en ufak bir tartışmada bile neredeyse tam ortadan ikiye bölünüyor. Söylemler anında sertleşiyor. Hakaretler havada uçuşuyor.
Birinci riski takip eden diğer riskler ise şöyle sıralanıyor: Aşırı hava olayları, toplumsal kutuplaşma, siber güvensizlik, ülkeler arası silahlı çatışmalar, ekonomik fırsatların azlığı, enflasyon, zorunlu göç, ekonomik durgunluk, çevre kirliliği...
İlk 10 maddenin neredeyse tamamı yaşadığımız dönemde hem ülkemizde hem de dünya genelinde hissedilen sorunlar. Peki önümüzdeki 10 yılda bizi bekleyen riskler ne?
Aynı rapora göre bu alanda çevre sorunları öne çıkacak ve sıralama şu şekilde olacak: Aşırı hava olayları, dünya sistemlerinde kritik değişimler, biyoçeşitliliğin kaybı ve ekosistemin çöküşü, doğal kaynak kıtlığı, mezenformasyon ve dezenformasyon, yapay zekânın olumsuz sonuçları, zorunlu göç, siber güvensizlik, toplumsal kutuplaşma ve çevre kirliliği... Bu sıralamadan da anlaşılacağı üzere önümüzdeki yıllarda çevre sorunlarını, iklim krizinin olumsuz etkilerini, Paris İklim Sözleşmesini, Yeşil Mutabakat Metnini daha sık konuşacağız. Bu süreçte erken yol alanlar küresel rekabette öne çıkacak. Çevreye saygılı üretimi öncelikli olarak ele almayanlar, ardında bıraktığı karbon ayak izini umursamayanlar ise ticaret hayatının dışına atılacak. Benden uyarması.
ÇÖPLÜK OLMAYALIM
Avrupa Birliği’nin resmi istatistik kurumu Eurostat’ın açıkladığı son verilere göre Türkiye, AB ülkelerinden ihraç edilen 32 milyon ton atıktan 12,4 milyon tonunu alarak bu alanda açık ara birinci oldu. Avrupa atığının ikinci en büyük varış noktası 3,5 milyon ton atık alan Hindistan olurken, onu 2 milyon tonla Birleşik Krallık, 1,6 milyon tonla İsviçre, 1,6 milyon tonla Norveç, 1,6 milyon tonla Mısır takip etti. AB ülkelerinden Pakistan’a 1,2 milyon ton, Endonezya’ya 1,1 milyon ton, Fas ve Amerika Birleşik Devletleri’ne 800 biner ton atık ihraç edildi.
Elbette ki bu atıkların önemli bir bölümü geri dönüştürülerek hammadde olarak kullanılıyor. Ancak bunu Avrupa’dan ithal etmeyip kendi atıklarımızı toplamaya ve dönüştürmeye öncelik versek hem ülke ekonomisi hem de paha biçilmez çevresel değerlerimiz açısından çok daha iyi olacak. Ne yazık ki başta büyük şehirlerimiz olmak üzere Türkiye’nin her yerinde ambalaj atıklarını bile layıkıyla toplamayı başaramıyoruz. Önce bu durumu değiştirmeliyiz.
20 MİLYON 481 BİN!
Başlıktaki sayıya bakıp “Bu da ne?” dediğinizi duyar gibiyim. Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda okuyan ve cuma günü karne alan öğrenci sayısı tamı tamına bu kadar. Bu sayı pek çok Avrupa ülkesinin nüfusundan bile fazla. Örnek vermek gerekirse Norveç nüfusu 5,7 milyon, İsveç nüfusu 10,8 milyon, Finlandiya nüfusu 5,3 milyon, Portekiz nüfusu 10,3 milyon. Bizde sadece ilk öğretim ve lise öğrencisi sayısı 20,4 milyon. İşte bu nedenle her fırsatta Türkiye’nin en önemli meselesinin eğitim olduğunu vurguluyorum. Çünkü bu çocukların aldığı eğitimin niteliği önümüzdeki yıllarda ülkemizin dünya sahnesindeki yerini belirleyecek. Onlar iyi eğitilirse daha zengin, daha başarılı bir ülke olacağız. Kötü eğitim almaları halinde ise bugünleri bile arayacağız.