Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Mehmet Levent Kurnaz’ın açıklamasına denk geldiniz mi? Korkutan bir tablo anlattı. 2100 yılında Antalya’nın ikliminin aynen Kahire gibi olacağını söyledi. Bugünkü şekillerde tarımsal üretimin bu yüzyılın sonunda muhtemelen mümkün olmayacağını, yalnızca Antalya’nın değil, Çukurova’nın, Urfa’nın, hepsinin aynı şekilde Kahire nasılsa öyle olacağını söyledi.
Mayıs, son 50 yılın en sıcak mayıs ayı olarak kayıtlara geçerken, yağışlar ise son 30 yılın ortalamasına göre yüzde 56, geçen yılın mayıs ayı yağışlarına göre yüzde 66 azaldı. Kuraklık haritalarında, Türkiye’nin büyük bölümü “olağanüstü kurak”, “çok şiddetli kurak”, “şiddetli kurak” olarak gösterildi. Özellikle Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yağış azlığı yüzde 80’lerin üzerine çıktı.
Bu istatistikler, iklim değişikliğini çok net gösteriyor. 2100; bizler için uzak bir tarih gözükebilir. Ancak gelecek nesilleri düşünerek hareket etmek zorundayız. Daha yaz aylarının başındayız. Temmuz ve ağustosun çok daha sıcak geçeceği söyleniyor. Her şeyin yapısında su var ve su olmazsa ürünlerin kalitesini bırakın, yetişemeyecekler bile. Hiçbir şekilde parayla pulla yağmur yağdıramayız. Ama günün teknolojileriyle, yağmur sularını depo ederek, arıttığımız suyu kullanarak, hastalık, kıtlık, savaşa dahi sebep olabilecek yaşamsal tehlikelerin önüne geçmemiz mümkün.
Müsilaj olayında olduğu gibi küresel ısınma, iklim değişikliği de bir doğa veya doğal olay değil. İnsanın yarattığı bir felakettir. Bunu kabul edersek, çözüme daha akılcı ve bilimsel yaklaşabilmemiz mümkün olacak. Karşımızda net bir şekilde duran bu tabloyu ancak iklim değişikliğini önleyebilirsek değiştirebiliriz. Bütün dünyada da hissedilen çevre değerlerine, eskisinden çok daha fazla sahip çıkmamız gerekiyor.
İZMİR BU TRAFİĞİ KALDIRAMAZ
İzmir’de artık bir yerden bir yere gitmek çok zor. İzmir’in trafiği İstanbul gibi oldu diyebiliriz. Ama İstanbul’un kaçışları, alternatifleri var. İzmir’in trafiği acil önlem bekliyor. Pandeminin İzmirlilerin toplu taşımayı kullanım oranlarını düşürdüğü ve araçların trafiğe çıkışında artış olduğu bir gerçek. Ancak pandemi sonrası trafik eskisine döner umudunda olmayın. Toplu ulaşım kullanılmaya başlansa da trafikte yine karmaşa olacak.
Çünkü trafiğe giren araç sayısında büyük ve hızlı artış yaşanıyor. Bunda İzmir’e yerleşenlerin özellikle de İstanbul’dan gelenlerin sayısındaki ciddi artışın da etkisi var. Eğer yönetebilirseniz nitelikli göçe kimse hayır demez. Yönetemezseniz, ulaşım gibi altyapı sorunları başta olmak üzere pek çok problem de beraberinde gelir. İyi analiz edip, İzmir’e uyan bir ulaşım planı hayata geçirilmeli. Kent içi trafiğini rahatlatacak düzenlemeler, yapısal değişiklikler şart. Yoksa İzmir’in trafiği, İstanbul’u da geçer.
AÇILDIK HEM DE TAM AÇILDIK
Evet; bunaldık, bıktık. Evet, bu bir buçuk yıl adeta kâbus gibi geçti. Evet, bugünlerin gelmesini çok bekledik. Evet, yaz demek tatil demek; deniz, kum, güneş demek. Hepsini anlıyorum. Ama gördüm ki fena normalleşmişiz. Plajlar, parklar, restoranlar, sokaklar....
Daha kalabalık gördüm her yeri. “Aşılıyım” diyen çok oluyor. Hatta şimdi “Üç aşılıyım” diyen de oluyor. Ben de aşılıyım. Doğrusu ben çekinerek, maskemi takarak, kalabalıklara girmeyerek yaşamaya devam ediyorum. O kadar bekledikten sonra açılmanın heyecanını anlıyorum. Ancak aşı da olsanız; maskenizi takmaya, tedbiri bırakmamaya devam edin. Çünkü benzer deneyimi geçen yaz yaşadık. Yaz sonu yeniden kapanmamak için şimdiden önlemlerimizi alalım.