Haberin Devamı
Selçuk Aydemir’in beşinci uzun metrajı “Ailecek Şaşkınız”, fenomene dönüşen bir ikilinin ‘şehir komedisi’ne kayma çabasını ortaya koyuyor. Ama prodüksiyon kalitesi yükselse de bir Ahmet Kural-Murat Cemcir filmi daha ‘kuru gürültü’ye yol açarak tamamlanıyor.
CEO ile finans müdüründen şamata çıkıyor mu?
“Çalgı Çengi”de (2011) seviye çok aşağıda başlamıştı aslında. Ama “Düğün Dernek”te (2013) Türksoy Gölebeyi’nin biraz çıtayı yükseltmesiyle ‘keş komedisi’ne (stoner comedy) yatkın ikilinin, Anadolu’nun bağrından güldürebildiği görüldü. “Düğün Dernek 2: Sünnet”te (2015) bu ezberden çıkılıp Rasim Öztekin’in etrafına yerleştirilen ve görsel açıdan yerlerde sürünen bir ‘ekip komedisi’ formülü vardı.
“Çalgı Çengi İkimiz” (2016), birinci filme göre iyiydi. “Ailecek Şaşkınız”da (2018) ise yine teknik ekip değişmiş. Görüntü yönetmeni Gökhan Tiryaki, ne kadar fark yaratmış tartışılır. Zira onun fazla ışık yapmadan kendini geride tutup iki bireyli sanat yönetimi ekibinin dağınıklığını izlemesi filmin esas felsefesi gibi. Buradan da vaat edilen, bir şirketin CEO’su ile finans müdürünün aşk ve işle dolu yaşamını yansıtmak…
2.35:1 formatında ilk filmleri Kural-Cemcir ikilisinin bu. İki kişilik kurgucu ekibinin arada karikatür geçişleri yapmasıyla bir ‘kalite’ de kazanıyor. Fakat bunun filmin güldürmeme problemine çare olamadığı kesin. Bu sebeple de ister istemez “Ailecek Şaşkınız”ın kafa şişirme ezberiyle bilinen ikiliden, ‘biraz kaliteli duran yeni bir hayal kırıklığı’na dönüştüğü söylenebilir.
İkiliyi baltalayan yine Selçuk Aydemir
Elbette “Düğün Dernek” ve “Ailecek Şaşkınız”, prodüksiyon kalitesi ve yan karakterlere uğraşma anlamında bir beceri ile geliyor. Burada da Saadet Işıl Aksoy, Mustafa Alabora kalite getirmiş. Cengiz Bozkurt kendini tekrar etmiş. Ama bu filmde açıkçası bizim yüzleştiğimiz sonradan görme karakterler ve sinema ile örülü bir ‘şehir komedisi’.Anadolu komedisinden buraya geçiş yapmak ikiliye iyi mizah anlamında da iyi gelmemiş. ‘Kuru gürültü’ oranını arttırmış. Son 20 dakika ne olup bittiği bile anlaşılmaz şekilde bir ‘aşık kovalamacası’na kayıyor ve komikmiş gibi üzerimize atılıyor. Filmin gereksiz uzaması da üstelik bu sayede gerçekleşiyor.
Ama o bölümün gerçeküstücülüğü Kıvanç Baruönü gibi yaratıcı bir yönetmene teslim edilse ortaya çıkabilecekler daha boyutlu olabilirdi. Selçuk Aydemir’in ikiliyi baltalama ezberi bu sayede hissediliyor. Karikatür estetiğini canlandırma konusunda bu film Cemcir-Kural ikilisinin en dişe dokunur çalışması belki. Fakat sinematografi ve sanat yönetimine bel bağlamak, bir ‘uyumsuzluk’ getiriyor yine. Kurgu açısından devreye giren geçişler de yarı yolda kalıyor. “Ailecek Şaşkınız”, bir “Çalgı Çengi”, bir “Düğün Dernek 2: Sünnet” kadar seviyeyi düşürmese de ancak belli bir kaliteye ulaşabiliyor.
FİLMİN NOTU: 3.5
Künye:
Ailecek Şaşkınız
Yönetmen: Selçuk Aydemir
Oyuncular: Ahmet Kural, Murat Cemcir, Saadet Işıl Aksoy, Cengiz Bozkurt, Mustafa Alabora
Süre: 116 dk.
Yapım yılı: 2017
‘KIZIL SERÇE’: VASAT AJAN FİLMİNİ JENNIFER LAWRENCE BİLE KURTARAMIYOR
“Kızıl Serçe”, Jennifer Lawrence’dan seriye dönüşecek bir kadın ajan karakteri yaratmak için yola çıkıyor. Ancak ilk yarısında inandırıcı ve cesur durabilse de, ilerledikçe Francis Lawrence’ın ‘Açlık Oyunları’ serisindeki kolaycılığına takılıyor.‘Serçe Okulu’ sinemasal açıdan başarılı
Rus güvenlik servisinde çalışan Dominika’nın (Jennifer Lawrence), bir Amerikan ajanı Nate Nash’le (Joel Edgerton) ilgili görevinde başarılı olma hedefi vardır. ‘Serçe’ olarak yetiştirilip vücudunu iyi kullanarak yıldırma taktiklerini iyi aşar. Eğitim süreci sonrasında ise kendini her iki ülkeyi de tehdit eden bir komployla yüzleşirken bulur.Luc Besson’un “Nikita”sı (“La Femme Nikita”, 1990) sonrası ‘kadın ajan’ temsilleri sinemada arttı. Bunlar arasında Jennifer Lawrence nasıl bir yere oturacak, merak konusu. Ancak “Sarışın Bomba” (“Atomic Blonde”, 2017) kadar Soğuk Savaş fonunu çok iyi kullanan, stilize ve dengeli bir aksiyon filmine malzeme olamadığı kesin.
“Kızıl Serçe”nin (“Red Sparrow”, 2018) girişi çok iyi. “Kırmızı Pabuçlar”a (“The Red Shoes”, 1947) selam çakan kırmızı kuğu gölü balesi bölümü etkileyici. Jennifer Lawrence bu damardan ‘Serçe Okulu’nun başındaki Matron’la ilişkisinde de ‘çetin ceviz’ duruyor. Jo Willems’in uzun kaydırmaları onu ağır tempolu bir aksiyon-gerilimin parçası yapıyor. Lawrence her zamankinden daha cesur, soyunmaktan da gocunmuyor.
Lawrence’ın cesaretine kim destek verebiliyor?
Ama mesele ‘Rus ajanı’nın ‘Amerikan ajanı’na dönüşmesiyle ‘muhbirlik mevzusu’nu ciddiye almaya kayınca her şey ayaklar altına alınıyor. “Kızıl Serçe”nin İngilizce konuşan Rus karakterleri de ‘çift taraflı ajan’ın inandırıcı olmayan öğelerine dönüşüyor. Joel Edgerton bir kalite getiriyor. Irons ve Rampling idare etmekle kalıyor.Francis Lawrence “Constantine” (2005), “Ben Efsaneyim” (“I Am Legend”, 2007) gibi türlerinde başarılı işlere imza atsa da ‘Açlık Oyunları’na girmek onun dizi kolaycılığına kaymasını sağladı. Burada da bu zafiyet anlamsız son 40 dakikada iyiden iyiye hissediliyor. Kendini ciddiye alan 2013 tarihli bir romandan ziyade çizgi roman kaynağı yönetmene daha uygun.
“Kızıl Serçe”de böylesi bir yaklaşım farkının yarattığı uyumsuzluk çok belirgin. Bu sebeple de dinamik ve iddialı başlayan ‘kadın ajan tanımı’ yavaş yavaş boyutsuz ve kendini tekrar eden hale geliyor. Putin’le derdi olan Soğuk Savaş söylemi çok yapay duruyor. Hollywood’un ölü sezonuna yakışan bir film izliyoruz.
FİLMİN NOTU: 4.5
Künye:
Kızıl Serçe (Red Sparrow)
Yönetmen: Francis Lawrence
Oyuncular: Jennifer Lawrence, Joel Edgerton, Charlotte Rampling, Matthias Schoenaerts, Jeremy Irons
Süre: 139 dk.
Yapım yılı: 2018
‘SAVAŞTAN SONRA’: AMERİKAN HESAPÇILIĞI RUHUNA İŞLEMİŞ
4 dalda Oscar’a aday olan “Savaştan Sonra” (“Mudbound”), 2. Dünya Savaşı sonrası Mississippi’sinde geçen ve ırkçı ön yargıları masaya yatıran bir southern gothic (güney gotiği) örneği… Ancak sinematografik bilinçten destek alan tutarlı dekupajına ve emeği hissedilen kimi oyuncularına karşın, Dee Rees’in hakim olduğu coğrafyayı yansıttığı dinamik, samimi ve bağımsız ruhlu ilk filmi “Pariah”ı aratıyor.
İlk filmiyle Spike Lee’nin kadın şubesi olacağına inandırmıştı
Kırsala göç etmek zorunda kalan Laura (Carey Mulligan) ve kocası Henry (Jason Clarke), çocuklarını yetiştirirken çiftlik hayatının zorluklarıyla yüzleşirler. Nesillerdir çiftlikte çalışan Jackson ailesi ise ilk kez toprak sahibi olmanın sevincini yaşarken, sosyal yaşamlarında ırkçı ön yargılarla mücadele etmekten kurtulamazlar. Aynı çiftliği paylaşan bu iki ailenin savaştan birer kahraman olarak dönen iki genç oğlu Ronsel (Jason Mitchell) ve Jamie (Garrett Hedlund), memleketlerinde devam eden ırk ayrımını reddederek unutulmaz bir dostluğun kahramanları olacaklardır.
Afro-Amerikalı lezbiyen yönetmen Dee Rees, 2011’de Sundance’te yarışıp ‘En İyi Sinematografi Ödülü’ne ulaşan LGBT filmi “Pariah” ile yeteneğini ispatlamıştı. Orada cinsel kimliğini arayan bir gencin büyüme hikayesi, kurgucu Mako Kamitsuna’nın ve görüntü yönetmeni Bradford Young’ın kattığı dinamizmle Spike Lee’nin kadın şubesinin sektöre gireceğini duyurmuştu. Ama aradan altı sene geçtiğinde yönetmen ısmarlama gibi gözüken, döneme uygun olduğu için projelendirilmiş bir ‘southern gothic’ (‘güney gotiği’) örneğiyle karşımıza çıkıyor.
“Gecenin Sıcağında” (“In the Heat of the Night”, 1967), “Mississipi Yanıyor” (“Mississipi Burning”, 1988), “Öldürme Zamanı” (“A Time to Kill”, 1996) gibi Mississippi’deki ırkçılığı ele alan kalıcı filmler vardır. “Savaştan Sonra” (“Mudbound”, 2017) da bunların arasına katılıyor. Ancak yönetmen 2. Dünya Savaşı sonrası Mississippi’sinde bir çiftlikte siyahlar ile beyazların çatışmasını ‘romantik ve natüralist bir çıkarım’ olarak algılamış.
Liberal senaryo hesaplı duruyor
Filme de ismini veren ‘çamur’ rengine çalışan Rachel Morrison paleti çözmüş. Ama kaydırmalarıyla ustalıklı bir üsluba imza atmamış. Bunun ötesinde Mitchell, Clarke, Hedlund gibi tarihi atmosferin ciddiyetini kaldıramayan oyuncular var. Filmin oyunculuklarının beğenilmesinin ana sebebi ‘çamura batmış’ ya da ‘tarihsel tutarlılığa sahip kostüm/makyaja bürünmüş’ kopyala-yapıştır tiplemeler... Halbuki ortada Mary J. Blige ve Carey Mulligan dışında başarılı bir performans yok.
“Savaştan Sonra”da Dee Rees, ‘destansı bir dönem filmi’ni kaldırabilirim diye düşünmüş. Ama onun yaşadığı Brooklyn’den daha küçük ve bağımsız öyküler anlatması sinemanın yararına olur. Spike Lee de böyle yaparak Afro-Amerikan sinemasında bir ustaya dönüştü. Ne hikmetse burada kurgucunun ilk filmdeki enerjisi de ‘klasik dekupaj’a takılmış ve yok olup gitmiş. Rees’in beyaz Amerikalı Hilary Jordan’ın romanından uyarladığı, ‘siyah-beyaz’ ayrımı yapmamak için kasan liberal senaryo çok ‘hesaplı’ duruyor. Gündeme dair duygusallaşmak dedikleri bu olsa gerek!
FİLMİN NOTU: 5.1
Künye:
Savaştan Sonra (Mudbound)
Yönetmen: Dee Rees
Oyuncular: Jason Mitchell, Garrett Hedlund, Carey Mulligan, Mary J. Blige, Jason Clarke
Süre: 134 dk.
Yapım yılı: 2017
‘SESSİZLİĞİN KARDEŞLERİ’: SAMİMİ BİR BELGESEL
Mintaş Kardeşler, “Sessizliğin Kardeşleri”nde “Annemin Şarkısı”ndan daha samimi bir belgesele imza atmış. O kadar kalıcı olmayacak olsa da ‘kişisel belge’ anlamında değerli bir iş…Erol Mintaş’ın kardeşi Taylan Mintaş’ın kuzenlerini keşfe çıktığı bir belgesel. Toso ve Çao’nun, sağır ve dilsiz olmaları da ‘Kürtçe işaret dili’ni manidar hale getiriyor. “Sessizliğin Kardeşleri”nde belki de “Annemin Şarkısı”nın (2014) tutmayan ‘belgesel-kurmaca’ kırması yapısından daha samimi ve tutarlı duruyor.
Belli bir özen eşliğinde Mintaşlar’ın köyüne yolculuk ediyoruz. Ve konuşamamanın ‘Türkçe’ ve ‘Kürtçe’ye alternatif bir dil oluşturma açısından temsillerini görüyoruz. Sessizliğe gömülmenin metaforik anlamı onların gerçek hayatında canlanıyor. Bu sayede de bir Kürt ailesinin varoluş problemine ‘mizah’ destekli, el-omuz kamerasının anlam arz ettiği, iddialı olmayan bir görsellikle giriyoruz.
“Sessizliğin Kardeşleri”, kendi alanında takdire değer bir iş. Mintaşlar’ın belgeselde daha başarılı olduğunu ispatlıyor. Ama elbette ki o kadar da ‘iddialı’ durmuyor. Sadece alanında ‘kendi içinde tutarlı’ lafını kalkındırıyor.
FİLMİN NOTU: 4.7
Künye:
Sessizliğin Kardeşleri
Yönetmen: Taylan Mintaş
Oyuncular: Taylan Mintaş, Çao Mintaş, Toso Mintaş
Süre: 86 dk.
Yapım yılı: 2017
HAFTANIN EN İYİSİ OLURKEN ZORLANMAYAN ‘UĞUR BÖCEĞİ’Nİ HOLLANDA PRÖMİYERİNDE İZLEYİP YAZMIŞTIM
FİLMİN NOTU: 6.9
Künye:
Uğur Böceği (Lady Bird)
Yönetmen: Greta Gerwig
Oyuncular: Saoirse Ronan, Laurie Metcalf, Lucas Hedges, Timothee Chalamet, Tracy Letts
Süre: 94 dk.
Yapım yılı: 2017
KEREM AKÇA’NIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU:
LOVING VINCENT: 8.8
SEVGİSİZ (NELYUBOV): 7.5
SUYUN SESİ (THE SHAPE OF WATER): 7.5
THE POST: 7.1
SOFRA SIRLARI: 6.5
DAHA: 6.4
ÜÇ BİLLBOARD EBBİNG ÇIKIŞI, MISSOURI: 6.7
BEN, TONYA (I, TONYA): 6.4
EN KARANLIK SAAT (DARKEST HOUR): 6.1
BENİ ADINLA ÇAĞIR (CALL ME BY YOUR NAME): 5.8
FLORİDA PROJECT: 5.5
FOXTROT: 5.8
HAFIZA (REMEMORY): 5.5
İYİ GÜNLER: 5.5
ARİF V 216: 5.4
COCO: 5
DÜNYANIN BÜTÜN PARASI (ALL THE MONEY IN THE WORLD): 5
LABİRENT: SON İSYAN (THE MAZE RUNNER 3): 4.8
ÖZGÜRLÜĞÜN ELLİ TONU (FİFTY SHADES FREED): 4.6
AMAN DOKTOR (DJAM): 4.5
CEBİMDEKİ YABANCI: 4.5
GÜZEL ADAM SÜREYYA: 4.5
PARAMPARÇA (IN THE FADE): 4.5
GÖREVİMİZ TATİL: 4
ZİRVE (LA CORDILLERA): 3.8
RUHLAR BÖLGESİ 4 (INSIDIOUS: THE LAST KEY): 3.7
ARAMIZDAKİ SÖZLER (MOUNTAIN BETWEEN US): 3
ÖLÜMLÜ DÜNYA: 3
RÜZGAR: 3
HADİ BE OĞLUM: 2.8
KAYHAN: 2.4