Peter Strickland’in “Flux Gourmet”si Berlinale 2022’nin en iyisiydi. Z kuşağı için interaktif “Büyük Tıkınma” ya da postmodern “Modern Zamanlar” olarak anılabilir. Greenaway-Ferreri-Lanthimos arasındaki köprü ortama göre nefes alıp verebilen bir beslenme canlandırma enstitüsü sunuyor. Devrimci yemek filmi başyapıtı, yarattığı modelle nesiller boyu hatırlanacak. 8-19 Nisan 2022 arasında İstanbul Film Festivali Uluslararası Yarışma’sında Türkiye prömiyerini yapan filmi inceledim.
FİLMİN NOTU: 9.6
‘MODERN ZAMANLAR’IN POSTMODERN VERSİYONU
Charlie Chaplin “Modern Zamanlar”da (“Modern Times”, 1936) sanayi devriminin getirdiği makineleşmeyi müthiş bir zeka ile eleştirmişti. Orada hep aynı güne uyanmanın tedirgin ediciliği ve makinelerin çektirdikleri iz bırakmayı sürdürüyor. Peter Strickland ikinci uzunu “Berberian Ses Stüdyosu”ndan (“Berberian Sound Studio”, 2012) bu yana aslında belli kurumların fabrikalaşıp postmodern tüketim toplumu canavarlarına dönüştüğünü vurguluyor.
Bunun altını ise öne çıkan ses tasarımı, kendine özgü alternatif rock besteleri, yaratıcı video klip parçaları ve retro dokuyla zamansız bir ortamda çizmeyi seviyor. “Şeytanın El Kitabı” (“The Field Guide to Evil”, 2018) antolojisindeki başyapıt seviyesindeki kısa filmi ‘The Coobler’s Lot’ta önceki yüzyıllardan bir Macar efsanesinde de bu durumu dahiyane bir temsil olarak görmüştük.
“In Fabric”te (2018) aslında bir katil elbisenin gözünden canlanan ‘giallo’ esintili cinayetleri izlediğimiz sarmala dönüşen bir evren vardı. Ari Wegner kariyer zirvesini görmüştü sinematografik açıdan. Chaplin klasiğine bağlanma orada finalde canlanmıştı. Devamı gelebilecek elbise dikme sahnesi ikonik bir üzerine konuşulma hamlesi olarak geriye kaldı.
İNGİLİZ DENEYSEL YÖNETMENLERİNİN ARASINDA UFUK AÇICI BİR KİMLİK
Oyuncuların asla bir merkezi karaktere dönüşmediği dünya aslında retro, gotik, absürd, acid öğelerle de farklı bir şekle sokuluyordu. Yönetmen İngiltere’de deneyci video klip yönetmeni olarak kimin yerine geliyor bunu idrak etmek kolay değil. Ama Greenaway’in Danny Boyle ile kesiştiği ufuk açıcı bir üsluba kayıp sıklet atlıyor burada. Ama Macar arka planının getirdiği entelektüel bir bilinçaltı bütünüyle harekete geçtiği bir gerçek!
Bir tavada pişen yemeğin arkasından beliren “Flux Gourmet” ismi de aslında manyetik dalgaların arasında beslenmeyle ilgili sıra dışı performansların içinde yaratıcı bir gidip gelme ezberi ortaya koyuyor. Bu hamleyi kontrolden çıkan yemek ve modern sanat kültürünü eleştiren postmodern bir modele dönüştürmeyi beceriyor. Büyük oranda burada fişe takılarak canlandırılan ve temelde ‘manyetik bir akım’ arayan tiplemeler izliyoruz.
MANYETİK TOPLANMA ENSTİTÜSÜ Z KUŞAĞININ KÜLTÜ OLACAK!
Bunlar Strickland’in nev-i şahsına münhasır retro dünyasında öylesine sahici yansıtılıyor ki gotik mimarinin bütünlediği İngiltere’deki taşra evi de anlam kazanıyor. Aslında filmin de ‘Sonic Gathering Institute’ yani ‘Manyetik Toplanma Enstitüsü’ adı verilen hayranlık uyandıran mekanı bu anlama geliyor. Bu sayede interaktif bir akımlar arası dolaşım devreye tüm anarşist ruhuyla devreye girebiliyor.
Yönetmen filmi öyle tasarlamış ki Billy (Asa Butterfield), Lamina (Ariane Labed) ve Elle di Elle (Fatma Mohamed) her sabah uyanıp yeni bir distopik evrende diriliyorlar izlenimi bırakılıyor. Onların odasında ise kameranın ‘akım’ niyetine kaydırılması ve ardından devreye giren alternatif rock tınılarıyla beraber de bir sistemin parçası olunduğuna ikna oluyoruz.
FERRERI-GREENAWAY-LANTHIMOS ARASINDA DEVRİMCİ BİR KÖPRÜ
Bunlar ise başka canlandırmalara Jan Stevens (Gwendoline Christie) veya Stones (Makis Papadimitriou) bir çeşit Hermes misali taşıyorlar. İlki “In Fabric”te Strickland evrenine farklı bir boyut getirmişti. İkincisi ise “L” (2012), “Şövalye” (“Chevalier”, 2015), “Zavallı” (“Pity”, 2018) ve “Suntan”den (2016) yani Yunan Yeni Dalgası’ndan çıkarak geliyor. Bu durum da onun bolca içsesinden anlatının absürd bir şekle girdiğini anlatıyor aslında. Film bir mekanda yemek veya beslenmeye dair olabilecek en tuhaf olayları bize yaşatıyor. Bunun adını ‘beslenme performansları’ koyuyor. Fantezi de şiddet de devreye girebiliyor.
Bu sayede Ferreri’nin “Büyük Tıkınma”sı (“La Grande Bouffe”, 1973), Greenaway’in “Aşçı, Hırsız, Karısı ve Aşığı” (“The Cook, The Thief, His Wife and Her Lover”, 1989) akla geliyor. Ancak bunların ötesinde Lanthimos’un “Alpler”deki (“Alpeis”, 2011) ölülerin yakınları için canlandırma seansları hazırlama çılgınlığı da devreye giriyor aslında. “Flux Gourmet”, bu kaynaklar arasında gidip gelirken yönelimini de müthiş bir incelikle belirliyor. Bu sayede de ‘yemek filmi enstitüsü’ bir model yaratmak için iddialı bir yol açabiliyor.
ORİJİNAL HİKAYESİ ÇIĞIR AÇICI KAVRAMLARI CANLANDIRIYOR
Labed’ın “Alpler” ve “Attenberg”in (2010) kült yıldızı olması bu duruma çok şey katıyor. Aslında filmin Strickland zekasıyla tırnaklarıyla bir kazan kaynatan cadı misali başladığını görüyoruz. Ama “In Fabric”in de okült korku göndermeleri klişe bir noktaya varmamıştı. Aksine burada canlandırmalardan sadece bazıları bu türü kapsayabiliyor. Aile içi şiddet kavramının da tabularını yıkıp kendi yaşayışına çeviriyor kıvrak zekasıyla.
Finale doğru sessiz dönemden Feuillade’ın ‘Les Vampires’ndeki (1915) ekibine kılığına giriyor ekibimiz. Buradaki anarşist beşli ekip gerçekten de sıra dışı ve ikonik olacaklar. Manyetik ve interaktif beslenme performanslarına dair olabilecek en orijinal görüntüleri canlandırıyorlar. Bunu yaparken ‘organik yemek zevki’, ‘yemek sesleri’, ‘saykodelik seks fetişizmi’, ‘okült mansiyon’ gibi çığır açıcı kavramlar da kült sekanslar eşliğinde taptaze servis ediliyor!
GÜNÜMÜZE GÖRE NEFES ALIP VEREN BİR YEMEK ENSTİTÜSÜ BAŞYAPITI
Ama esasen üç hafta ya da epizotta bir Yemek Kolektifi’nin içinden dökülenlere konsantre olunmuş. İlki: ‘The Mouth is The Light Thereof’, ikincisi: ‘The Stomach is The Plight Thereof’, üçüncüsü ‘The Bowel is Night Thereof’ adlarıyla beliriyor. Yani beslenme performanslarını deneyimleri de özgün ve kanlı video-art noktaları koyabiliyor.
Yönetmen “Flux Gourmet”de kendi zekasını barındıran bir Z kuşağını tüketim toplumu eleştirisini cep telefonu olmadan zamansız gerçekleştiriyor. Buradaki retro, gotik, acid ve erotik hava fazlasıyla benzersiz. Christie-Butterfield arası seks sahnelerine özellikle ses kayıt cihazı üzerinden yapılan hip-hop kurgu ise dahiyane!
MORRISSEY-PASOLINI KIRMASI SEKS SAHNELERİ İKONİK
Mavi ve kırmızı filtreler ise büyülü ‘ara sekanslar’ı destekliyor. Franco’nun böylesi cinsellik dokunuşu akla geliyor. Bu sayede Strickland “Berberian Ses Stüdyosu”nda ses aşamasında kalan modelini tamamlama olanağı buluyor. Günümüze göre nefes alıp verebilen, eleştirel şekilde takılan bir yemek enstitüsü başyapıtına imza atıyor.
Çılgın ve çok uluslu oyunculardan bu evrensel dahilik daha da anlamlı! Adeta manyetik araçlar arasında gidip gelen fişe takılı bireylerin Paul Morrissey-Pasolini’vari cinsel fantezilerini izliyoruz. Bunlar da yemek piyasasında sadece eli yüzü düzgün “Ratatuy” (“Ratatouille”, 2004) hayranları için kıyım gibi gözükse de ciddi anlamda devrimci bir modeli devreye sokuyor.
TÜM ZAMANLARIN EN İYİ YEMEK FİLMİ OLMAYA OYNUYOR
“Şarküteri”den (“Delicatessen”, 1991) bu yana bu konuda yapılmış kalıcı bir eser izliyoruz. Elbette “Bolca Martha” (“Sadece Martha”, 2001), “Woman on Top” (2000) gibi düzgün filmleri sollarken, “Aşka Ruhunu Kat” (“Soul Kitchen”, 2009), “Şeflerin Savaşı” (“Le Chef”, 2012), “Şef” (“Chef”, 2014), “Aşk Tarifi”ni (“The Hundred-Foot Journey”, 2014) ise ikiye üçe katlıyor.
Adeta yemek filmlerinin “Modern Zamanlar”ı canlanıyor. Müthiş absürd, yaratıcı şiddet ve cinsellik yüklü anları bir arada acid kafayla anlam kazanıyor. Bir sarmala dönüşen dünyanın tüketim problemlerine dair de söyleyecekleri var. “Büyük Tıkınma”nın interakitf şubesi çok sarsıcı ve özgün! Zamanla model yaratmasıyla benimsenecek ve tapacak kült kitleler bulacaktır.