Bir Ercan Kesal komedisi… “Nasipse Adayız”, ünlü oyuncu-senaristin yönetmenlik koltuğundaki ilk kurmaca filmi, aynı zamanda da 2015’te çıkarttığı kendi hayatından kesitler barındıran romanının perde uyarlaması. Filmin 49. Uluslararası Rotterdam Film Festivali’ndeki dünya prömiyeri Cumartesi Pathé’de hıncahınç dolu bir salonda gerçekleşti. Kesal ve filmin ekibi gösterimde hazır bulundu.
Filmin notu: 5.5
Kesal'ın mucizevi metinlerinin bir yenisi
Senaristliğinizi Ercan Kesal yapıyorsa, ciddi anlamda filmlere birkaç seviye önde başlarsınız. Onun diyalogları, inceliği ve gözlem gücü gerçekten bu toprakların üzerindedir. “Üç Maymun” (2008), “Bir Zamanlar Anadolu’da” (2011), “Anons” (2018) bu konuda çarpıcı işlerdi. Yönetmenlerin dünyalarına armağan edilmiş mucizevi metinler sunarak başarıya ulaştılar.
O sebeple de onun ‘Nasipse Adayız’ adlı kısa romanının adını alan bir filmle karşımıza çıkması heyecan verici. Bu damardan da aslında Barbu Balasoiu’nun katkısıyla sanki bizi bembeyaz bir buhranın, tektipleşmiş bir koşuşturmacanın içine atıyor. Gerçekçilik göz alacak kadar ileri gidebiliyor. Bu durum da ister istemez sendeleyen ‘aday adayı seçilme kampanyası’na dikkat çekiyor.
Dil arayışı nereye çıkıyor?
Fransız bir adayın internet sitesinin kopyalamasından bambaşka çılgınlıklara uzanan bir ‘silkelenme!’ süreci var. Bu da Kesal’ın kaleminden hayran olunası bir detaycılıkla çıkıyor. “Nasipse Adayız”da (2020) yönetmen-senarist-oyuncu-yapımcılık kimliğiyle bir dil arayışı var. Bunun izinde de aslında ‘deadpan politik taşlama’ denemesi izliyoruz.
“Anons”la akrabalık bağı çok bariz. Ama burada daha ziyade karakteri takip eden, uzun kaydırmaların izinden giden bir yaklaşım var. Kesal’ın dopdolu mizahi tiplemesi Bill Murray’nin sahne kimliğini hatırlatıyor. Reji zaman zaman Yavuz Turgul’un formda yıllarını akla getiriyor. Sanki Romen Yeni Dalgası’na bir Turgul şekli verilmiş gibi.
Asansör sekansı çok lezzetli ve komik
Bu durum zaman zaman dezavantaja dönüşüyor. Oyunculuğun filmin önüne geçmesine sebebiyet verebiliyor. Ama özellikle politik sinema derslerinde okutulabilecek antolojik asansör sekansından itibaren ince ince örülmüş sekanslar birbiri ardını izliyor. Burada bizim için esas problem bu karakterin aslında bir numaraya ulaşamaması.
Asansörde Dr. Kemal’in dışarıda kalmak zorunda kalacağını fark etmesi bile çok trajik. Kesal, kaleminden çok bildiğimiz o ‘trajikomik’ tonu devreye sokmuş. Bu durum da seyirci olarak bizi onun mücadelesinin profesyonelliğine kadar götürüyor. Özgüven yüklü bir politik taşlamanın ortasında bir oraya bir buraya koştururken, ‘poker surat’ını yitirmeyen bir tipleme yaratılıyor.
Oyuncu tercihleri cuk oturuyor
“Nasipse Adayız”, yapısal olarak “Ben O Değilim”le (2013) kardeş. Onun Kesal odaklı dünyasını devreye politik bir şekilde sokuyor. Özellikle filmin gerçeküstücü açılış sekansı Loznitsa’nın kısa sürede bir Balkan sineması modern klasiğine dönüşecek “Uysal Bir Ruh”unun (“Krotkaya”, 2017) cinsiyet eşitsizliğine karşı çıkan o tüyler ürperten model arayışını akla getiriyor. O sebeple de burada oyuncular arasında güncel Romen filmlerinden bilinmesi bir yana orada da oynayan Valeriu Andriuta’nın seçilmesi şaşırtmıyor.
Kesal, daha ziyade Romen Yeni Dalgası’nın diyaloğu öne çıkaran filmlerini feyz almış. Bunlar arasında Puiu ve Mungiu sayılabilir. Özellikle ilkinden “Bay Lazarescu’nun Ölümü” (“Moartea Domnului Lãzãrescu”, 2015), ikincisinden “4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün” (“4 Luni, 3 Saptamâni Si 2 Zile”, 2007) akla geliyor. Bu bağlamda ülkemizdeki alegorik seçim kampanyası problemine incelikli iğnelemelerde bulunuyor. Gerçekten de fiziksel bir komediye malzeme olacak kadar köşeye sıkışan, sakarlaştırılan bir karakter var.
“Nasipse Adayız”ın prodüksiyon süreci o kadar profesyonelce yapılmış ki, Nazan Kesal’dan Selin Yeninci’ye, Vedat Erincin’den Enver Arcak’a kadar bütün oyuncular bir yerden sonra bu bembeyaz kesilen karakterlere cuk oturuyorlar. Buna da aslında çok iyi planlanmış set aşaması ekleniyor. Elbette ilk film zaafı olarak bir-iki sahnede problemler devreye girebiliyor. Belki de bilinçaltında romandaki ezberin yaşatılabileceği düşüncesinin kurbanı olunmuş.
‘Ercan Kesal komedisi' için ilk adımı atıyor
Bunun ötesinde Kesal, yönetmen olarak henüz bir Nuri Bilge Ceylan, Tayfun Pirselimoğlu veya Mahmut Fazıl Coşkun değil. Ama seçim kampanyalarıyla ilgili, o olaydaki ‘üst/diktatör’ problemiyle ilgili söylenebilecekleri müthiş bir şekilde karşımıza çıkarıyor. Adeta bir kaybedenin izinde bizi sürüklüyor. Yukarıdaki figürün renklerini ve tarafını belli etmeden de siyasi sistem eleştirisini değerli ve evrensel hale getiriyor.
Senaryo o kadar incelikli ve kusursuz ki, “Nasipse Adayız” daha da devam etseydi izlenirdi. Film, “Ben O Değilim” ve “Yozgat Blues”u yer yer kontrolü altına alabilen ‘tepeden tırnağa Ercan Kesal komedisi’ için ilk safkan adımı yönetmen-senarist-başrol birlikteliğiyle atıyor.