Kerem Akça, “The Babysitter” ve “The Meyerowitz Stories”i değerlendirdi
KEREM AKÇA / akca.kerem@gmail.com
Netflix orijinali olarak geçen ay dünya çapında gösterilmeye başlanan “The Babysitter” ve “The Meyerowitz Stories (New and Selected)” yönetmenlerinin verdiği garantiyi karşılıyor. Her ikisi de gönül rahatlığıyla önerilebilir.
‘THE BABYSITTER’: EZBER BOZAN VE İNTERAKTİF BİR KORKU-KOMEDİ
‘Bebek bakıcı’ motifi sinemada daha ziyade ‘teşhircilik nesnesi’ olarak kullanılmıştır. Erkeklerin fantezilerini yerine getirme adına devreye sokulan bir araçtır. Ancak 2007’de David Ross’un ezber bozan bağımsız filmi “The Babysitters”da (2007) bebek bakıcılarının uyuşturucu mafyasının esas kaynağına dönüştürüldüğüne tanıklık etmiştik. Brian Duffield’ın senaryosundan McG’nin perdeye aktardığı “The Babysitter” (2017) bu motifin keyfini süren ve seriye dönüşme hedefindeki bir film.
‘Evde Tek Başına’ (‘Home Alone’) ile “Rosemary’nin Bebeği”ni (“Rosemary’s Baby”, 1968) birleştiriyor izlenimi bırakarak başlıyor. Ancak zamanla asla Judah Lewis-Samara Weaving arasındaki etkileşimi, ‘çocuk-bebek bakıcı ilişkisi’ni cinsel tansiyona malzeme etmiyor. Aksine kan oranı yüksek ve melez bir korku-komedi izliyoruz. Esas kız Bee’nin dahil olduğu tarikatın bireylerinin Uzakdoğuludan Afro-Amerikalıya uzanan bir çeşitliliğe açılması da günümüz ABD’sini temsil etmek için var.
Açıkçası Shane Hurlbut’un parlak renkleri filtreye dönüştürdüğü ufuk açıcı sinematografisi ana karakter Cole’un gözünden akan bir bilgisayar oyununu duyuruyor. “Crawlspace” (1986), “Günah Tohumu” (“Carrie”, 1976), “Baba 2” (“The Godfather: Part II”, 1974) göndermeleri bir yana bizim deneyimlendiklerimiz, snorricam (ana karakterin önüne bağlanan kamera çeşidi) destekli ‘birinci şahsın gözünden ilerleyen konsol oyunu’na tekabül ediyor. Bu durum da ister istemez ‘aile boyu eğlence’yi görselleştiriyor.
Devreye girebilen rakamlar, listeler ve şok anındaki ruh halini anlatan yazılar derken, Edgar Wright başyapıtı “Scott Pilgrim Dünyaya Karşı” (“Scott Pilgrim vs. The World”, 2010) misali bir oyun şablonu oluşturulmuş. Cole, bol aksiyonlu ve kanlı bir oyunun içinde buluyor. Bu aksiyon-korku-komedi füzyonu; ‘rekabet komedisi’ “İyi Olan Kazansın” (“This Means War”, 2015) ile de uçan McG kimliğine cuk oturuyor.
Video estetiğine getirdiği dinamizmle dikkat çeken yönetmen, yeni milenyumun en iyi aksiyon filmlerinden “Charlie’nin Melekleri” (“Charlie’s Angels”, 2000) ile bomba gibi bir giriş yapmıştı sinemaya. İkinci film de fena değildi. Ama seri ciddiye alınmadığı için fiyaskoya dönüşen “Zafer Bizimdir” (“We Are Marshall”, 2006) ve “Son Üç Gün”de (“3 Days to Kill”, 2004) kendi benliğini hissettiremedi. “Terminatör: Kurtuluş”da (“Terminator: Salvation”, 2009) ise yine memuriyet yapsa da başarılı bir ön bölüme imza atabiliyordu.
Fakat McG, Netflix projesi “The Babysitter”da (2017) rengarenk, yüksek tempolu, interaktif ve bol kanlı bir korku-komedi füzyonunun sözünü veriyor. Oyun oynama hedefi koysanız bile bu ‘kült’ün peşine takılabilirsiniz!
FİLMİN NOTU: 6.7
‘THE MEYEROWITZ STORIES’: VIDEO-ART KIRILGANLIĞINDA İŞLEVSİZ AİLE
New York’un entelektüel kitlesinin arasına sızmayı seven bağımsız sinemacı Noah Baumbach üçüncü uzun metrajı “Mürekkep Balığı ve Balina” (“The Squid and the Whale”, 2005) ile alternatif bir işlevsiz aile filmi yaratmıştı. Sundance’den gelen iki önemli ödül bir tesadüf değildi. Oradaki anne, baba ve çocukların iletişim problemi, hem melankolik hem ironik öğeler taşıyordu. Ama yönetmen o zamandan bu yana bu kadar keskin bir aile eleştirisine soyunmadı. Aksine top çevirmeyi tercih etti.
Rohmer etkisini sinemasal tembelliğe çevirdi. “Frances Ha” (2012), “Greenberg” (2010), “Mistress America” (2015) gibi Greta Gerwig fetişizmi yapan filmlerle kabak tadı verdi. Woody Allen’ın net etkisi onun benliğinde bir ‘esaret’e dönüştü. Ama “The Meyerowitz Stories (New and Selected)” Baumbach’ın başarılı diyaloglarıyla orta sınıf aileyi kendine özgü topa tutma taktiklerine geri dönmesini sağlıyor. Dustin Hoffman’ın ölüm arifesinde, hastane yatağındaki karakterinin yaşadıklarına paralel olarak akanlar ise fazlasıyla işlemeyen aile bireylerinin sancılarını yansıtıyor.
Bunlar yarı absürd-yarı dramatik öğelerle dolduruluyor. Bu durum karşısında da bizim etrafımızı saranlar fazlasıyla iğneleyici diyaloglar oluyor. Yönetmen “While We’re Young” (2014) ile biraz modern sanat eseri estetiğine kayarak entelektüel bilincine anlamlı bir karşılık bulmaya yaklaşmıştı. Burada da o doku daha detaycı hali ile var. Açıkçası üç kardeşin hayatlarına video-art araları vermek bir yana Cassavetes filmi izleme anlarından da kesitler sunmak manidar gibi.
Bu durum gerçekçi ve beyaz dokuyu yıkıp ara planların aktifliğinin sahne aldığını duyuruyor. Bu sayede de epizodik (parçalı) yapı anlamlı hale geliyor. İlk olarak her bir karakterin ve sonunda hepsinin birden adını alan filmin bölümleri bir erozyona uğramıyor, aksine Baumbach’ın uzun süredir ilk kez oyuncuların fetişizmini yapmaktan ziyade bir sinema diline kafa yorduğunu kanıtlıyor.
Özellikle Sandler ve Hoffman çok başarılı. Ama Stiller, Thompson ve diğerleri de işlerini yapıyorlar. İşlevsiz ailenin bileşenleri gayet iyi oluşturulup sömürüye kaymadan ‘eleştiri’yi aktif hale getiriyor. Bu durum karşısında da ister istemez Meyerowitz hikayelerine üzülüyoruz. Ama bu duyguyu sondaki ‘epizodik modern sanat müzesi tasviri algısı’yla daha derinden tadıyoruz.
“The Meyerowitz Stories (New and Selected)”, 110 dakikayı geçen süresiyle ‘biraz daha kısa olabilirmiş’ dedirtse de Baumbach için işlevsel ve dolu dolu bir hamle. Rohmer-Cassavetes kırması karanlık düğün tasviri “Kızkardeşim Evleniyor”dan (“Margot at the Wedding”, 2007) bu yana Baumbach’ın en iyi ve anlamlı filmini deneyimlememize olanak tanıyor.
FİLMİN NOTU: 6.7
20 Kasım 2017, Pazartesi 08:30
Haberin Devamı