Yeşilçam filmlerinin bir klişesi vardır; “Şöhretin yolu rejisörün yatak odasından geçer.” Bu sayede şöhret olan var mıdır, bilmem ama ilişkilerde, evlilikte mutlu olmanın yatak odasıyla çok yakından bir ilişkisi olduğunu söyleyebilirim. Bu savımı destekleyecek çok sayıda bilimsel araştırma var elbette ama sizi bunlarla sıkmayayım, olayı direkt bir hikayeyle aktarayım.
‘Çok eşli’ olmak bir meziyet olmadı hiçbir zaman. Yine de günümüzde bununla övünen çok sayıda insanla karşılaşabiliyoruz. 40’lı yaşların başında olan bir arkadaşım da ‘çok eşli’ olmakla övünen tayfadan.
Geçen gün bir etkinlik nedeniyle bir araya geldiğim arkadaşım (biz ona Hakan diyelim), “Doktor” dedi, “O kadar romantik yazı yazdın, aşkı anlattın ama bu işin sırrının yatak odası olduğunu bir türlü açıkça söyleyemedin.”
İSTEDİKLERİNİ VERİYORUM
Oysa birçok kez yazılarımda, düzenli ve mutlu bir seks hayatının; ilişkilerin, evliliklerin tutkalı olduğunu yazmıştım. Belli ki Hakan’ın anlatacağı şeyler vardı. Hevesini kursağında bırakmamak için “Yazdım ama sen okumamışsın” demedim ve “Anlat bakalım, bu kanıya nasıl vardın?” diye sordum. “Biliyorsun” dedi, “Çok sorunlu bir boşanma dönemi geçirdim. Ayrıldıktan sonra bir süre kendimi eve kapattım.
Kimseyle görüşmedim, konuşmadım. Sonra ufak ufak sosyal medyadan birilerine yürümeye, buluşmaya ve sevişmeye başladım. Gördüm ki iyi sevişiyorsan kimse seni sorgulamıyor. Şu an üç-dört kadınla aynı anda görüşüyorum. Bunu onlara açıkça söylemesem de her şeyin farkında olduklarını biliyorum. Ama aldırmıyorlar çünkü ben onlara istediklerini veriyorum.”
TERAPİSTE SÖYLENEN YALAN
İki insanın romantik bağlılık olmadan da seks ilişkisi kurabileceğini biliyorum elbette. Kimse kimseye vaatte bulunmamışsa, kandırmamışsa, aşık rolü yapmamışsa ortada acayip bir durum yok. Ama ben Hakan’ı tanıyordum ve onun aslında romantik ilişkilere meyilli biri olduğunu biliyordum. “Acaba sen boşanma sonrası yaşadığın travmayı atlatmak için birçok kişiyle seks yapma yöntemini kullanıyor olmayasın?” diye sordum.
“Farz edelim ki öyle doktor” dedi, “Ben kendimi şu an çok iyi hissediyorum. Eşimle ayrılmadan önce neredeyse iki ayda bir seks yapıyorduk. Bunu o zaman önemsemiyordum ama şimdi anladım ki yatak her şeymiş.” “Peki” dedim, “Neden eşinle aranızdaki bu seks problemini konuşup çözme yoluna gitmediniz?
Madem sana göre mutluluğun yolu yataktan geçiyor, belki de bu sayede evliliğinizi kurtaracaktınız?” Yüzüme biraz da şaşırarak baktı, “Aslında haklısın ya” dedi, “Biz aile terapisine bile gittik ama terapist bana seks ilişkimizi sorduğunda ben yalan söyledim. ‘O konuda bir problemimiz yok’ dedim.”
OYSA EŞİ DE ŞİKAYETÇİYDİ
Genellikle böyle oluyor aslında. Boşanmak üzere olan çiftler her konuyu konuşuyor ama iş sekse geldiği zaman susuyorlar. Seks ilişkisinin sağlıklı olmadığı bir evliliğin yürümesi imkansız. Ve bunu sağlıklı hale getirmek de ancak açıkça konuşmaktan geçiyor.
Hakan’ın erkeklik gururunu düşünerek terapiste yalan söylemesi belki de evliliğinin sonunu getirmişti. Mutluluğun sırrının yatak odasından geçtiğini savunuyordu ama evliliğinde yatak odası formülünü hayata geçirememişti. Aklıma, boşandıkları zaman Hakan’ın eşinin bana özel olarak söylediği bir cümlesi geldi.
“Ben Hakan’ı tanıdığımda caz dinleyen, sergilere giden, Cihangir’de oturan, yatak odasında gerçekten ten uyumunu yakaladığım bir insandı” demişti, “Ama şimdi annesine yakın olsun diye İstanbul’un banliyösüne taşındık. Evde hiçbir şeyle ilgilenmeyen, televizyon bağımlısı bir adam oldu çıktı. Sevişmeyi hiç sorma, ben ısrar etmesem onu da yapacağı yok.”
AŞKLA SEVİŞMEKTİR ASLOLAN
Hakan bunu bilmiyordu, ben de söyleyemezdim. Hakan’a döndüm, “Dünyayı yeniden keşfetmiş gibisin ama durum öyle değil” dedim. “Bir ilişkide mutluluğu bir tek unsura bağlarsan yanılırsın. Bir gün gönül verdiğin biri seninle sevişmekten sıkılabilir. Aslolan duygu alışverişidir. Ve duyguların en iyi aktarıldığı yer de yatak odasıdır.
Aşkla sevişmiyorsan yatak odasında da başka yerde de o mutluluğu bulamazsın.” Ne güzel söylemiş Sezen Aksu, “Yaşarız bu tende bu heves oldukça yarim, coşarız ayın şavkı aşka vurdukça yarim, aşığız sarıştık sarmaşıklar misali, gel gör ki geçti geçiyor bu yazlar ne hain...”