Kanımızın deli aktığı zamanlarda, yılbaşı gecesini dışarıda geçirmeyi marifet sayar, mekandan mekana atlayıp sabaha karşı evimizin yolunu tutardık. O zaman yediğimiz yemeğin ve içeceklerimizin kalitesi, lezzeti pek de umurumuzda değildi. Bir yerlerde olmak, ertesi gün arkadaşlarla konuşurken “oraya da gittim, şuraya da uğradım” demek çok daha önemliydi.
Yıllar içinde öğrendim ki; bildiğimiz klasik ev eğlencesi en iyi yılbaşı partisi oluyor. Dostlarla, aileyle bir evde buluşup geceyi geçirmenin pek kıymetli olduğunu anlıyor insan. Uzun yıllar sonra bu yılbaşında ilk kez birkaç dostumuzun da katılımıyla aile olarak dışarıda yemek yiyelim dedik. Demez olsaydık... Mekan adı vermeyeceğim çünkü bildiğimiz, tanıdığımız, her zaman güvenerek gittiğimiz bir yer. Ama işte yılbaşı gecesi her mekan kendini bozar mı? Bozuyor sevgili okur. Ne yediğimiz yemek, ne de o gece için hazırladıkları eğlence tat verdi. Aç kaldık ve gece yarısı kebapçıya dışarıdan ıslak hamburger sipariş ettik. Durumun vehametini siz anlayın artık. Sadece o gece için getirdikleri bir fasıl heyeti vardı. Daha doğrusu fasıl yapmayı bilmeyen, masa masa gezip para toplamaktan başka hiçbir şey yapmayan bir ekip bu. Şarkı bilmiyorlar, makam bilmiyorlar. Kim daha çok para verirse onun masasında fasılla pek de ilgisi olmayan şarkımsı, türkümsü bir şeyler söylediler. Ya zavallı dansöz? Yılbaşının olmazsa olmazı bir de dansöz getirmişler ama mekanda ses sistemi yok. Uzaklardan bir yerden bir müzik sesi geliyor ama duyabilene aşk olsun. Dansını bile yapamadan gitmek zorunda kaldı. Bazı mekanlar nasılsa, yılbaşı gecesi de öyle kalmalı. Ekstra bir şeye gerek yok. Çünkü yapamıyorlar, bilgileri yok, akıl danıştıkları kimse yok. Orada eğlenemeyince hadi başka bir mekana geçelim dedik ama eve gidip uyusaydık daha huzurlu, daha mutlu olurduk. Ayakta durulacak kadar bile yerin olmadığı, insanların birbirinin üstüne bindiği, yine müzikten anlamayan bir DJ’in 90’lar partisi olarak lanse edilen gecede kimsenin bilmediği şarkıları hiçbir sıra gözetmeksizin uyumsuz bir şekilde çaldığı ortam düşünün. İçeri girer girmez o pişmanlığı yaşadık da, kalabalık nedeniyle dışarı çıkmamız yarım saat sürdü. Ben yeniden PTT partisine dönüyorum sevgili okurlar. Pijama, terlik, televizyon... Dışarıda yılbaşı cebe de ruha da zarar. Hepinize iyi seneler.
SIFIR TOLERANS
Yılbaşı gecesi, yukarıda anlattığım mekanlarda hoşnutsuzluk içinde otururken bir ara sosyal medyaya göz gezdirdim. Hadise’nin katıldığı programda ‘Sıfır Tolerans’ adlı şarkısını katledilen Narin için söylediğinden söz ediyordu herkes. Bir yanlışlık olmalı diye düşündüm. Çünkü şarkı bir kadının, anlaşılan ilişki sorumluluğunu alamamış bir erkeğe sitemini anlatıyor ve “Her şey burada bitti, toparlan gidiyorsun” diye başlıyor. Özetle artık bu erkeğe tolerans göstermeyeceğini ve ilişkiyi kesinlikle bitirdiğini falan anlatmaya çalışıyor. Hadi iyi niyetle düşünelim ve “Hayatımızda bize eziyet eden, psikolojik ya da fiziksel şiddet uygulayan kişilere tolerans göstermeyelim ana fikrini vermeye çalışmış” diye düşünelim.. Peki bunun Narin’le ilgisi ne? 8 yaşındaki çocuk böyle bir şarkıyla anılır mı? “Hadise’ye kimse ‘Ya sen ne yapıyorsun?’ demedi mi?” diye sordum kendi kendime. Ama öğrendim ki, menajeri Haluk Şentürk’ün çekim sırasında gelişen bu olaydan haberi yokmuş. Keşke danışsaydı Hadise. Sektörün en deneyimli ismi olan Haluk Şentürk’ün buna onay vereceğini hiç sanmıyorum. Programın yapım sorumlusunın da uyarması gerekiyordu bence. Hiç olmadı bu iş... Maelesef Hadise’ye bu konuda ‘sıfır tolerans’ uyguluyor herkes. Umarım danışmak denen olgunun ne kadar önemli olduğunu anlamıştır.