İlk duyduğumda 14 yaşındaydım. Halen kulağımda yankılanır: Sesimi duyan var mı?
O zamanlar çocuktum tabii, işin ciddiyetini anlamamıştım. Sadece belirsizlik ve korku vardı. Bunu duyan nice çocuk büyümüştür o sesle, cevap alınamayan o 'acı' soruyla.
Ege Denizi'nin Seferihisar açıklarında 6,6 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Deprem, İzmir başta olmak üzere çok sayıda ilde etkili oldu. İzmir depremini fiziken çok az hissetsek de kalben 'derinden' sarsıldık.
Acı haberler gelmeye devam ediyor
Okuduğum şehir olan İzmir'in yeri bende çok ayrıdır. Haberi duyar duymaz İzmir'deki arkadaşlarımı aradım. Hepsinin iyi olduğunu öğrenince biraz olsun rahatladım ama maalesef depremden acı haberler gelmeye devam ediyor. Ben bunları yazarken depremde hayatını kaybedenlerin sayısı 21'e yaralıların sayısı ise 804'e yükseldi.
- İzmir Seferihisar'da meydana gelen depremin ardından AFAD, artçı depremlerin yaşandığı İzmir'de semtlere göre toplanma alanlarını paylaştı.
Listeye buradan ulaşabilirsiniz.
Deprem, çoğumuzu geçmişe götürerek acı anılarımızın canlanmasına neden oldu. Şu ana kadar üç deprem yaşadım. Sırasıyla, 1992'de Erzincan, 1999'da Gölcük ve 2016'da İtalya depremi.
Aralarında en sarsıcı olan 1999 Gölcük depremiydi. Gözlerimi kapatıp düşünmeye başladığımda, her yer birden toz bulutu oluyor.
'Adeta bir ağıt gibi'
Beynimin bir köşesine yer etmiş 17 Ağustos depremini asla unutamıyorum. Deprem sonrası günlerce çadırda kalmıştık.
1999 depreminde resmi verilere göre 17 bin 480 kişi hayatını kaybederken on binlerce kişi yaralandı. Depremde, 35 bin 180 konut, 5 bin 770 iş yeri yıkıldı ya da ağır hasar gördü.
Deprem sonrası hafızalarımıza yerleşen, unutulması zor acı anılarımız var.
'Sesimi duyan var mı?' tüyleri diken diken eden cümle, her daim de öyle kalacak. Adeta bir ağıt gibi. Yası yırtan tek cümle.
İnsanın kulağında çınlar bu söz, içini yakar.
Her deprem sonrası haberleri açıp izliyoruz. Ekranda duyduklarımız ve gördüklerimiz var. Ya peki orada yaşananlar? Görünmeyenler öylece kaldı.
Aradan geçen yıllarda gözümün önünden hiç silinmeyen kareler var. Bir anda yitip giden hayatlar, sönen ev ışıkları, yerle bir olan binalar. Kapıda bir zil, zilde bir isim. Bir daire ve sayısını bilmediğim hayatlar. Bu isimlerden hiç yaşayan var mı?
Ölümle yaşam arasındaki tek soru: Sesimi duyan var mı?
Enkazdan çıkarılan biri için yapılan alkışlar. Hayat kurtarmaya çalışırken ağlayan gönüllüler. Bir kez daha fark ettim ki beni, bu basit soru cümlesi kadar ürperten çok az şey var.
Doğanın şakası yok, depremin ise hiç yok. 45 saniyede on binlerce hayat yok oldu.
Binlerce kişi duyamadı o sesi. Belki yüzlerce kişi duydu ama kendi sesini duyuramadı.
Uzun bir sessizlik. Sonra yine sessizlik. Şimdi de sessizlik bozulsun diye edilen dualar.
Duyulduğunda tüyleri diken diken eder, gözleri doldurur. Umudun, umutsuzluğun çağrısı! Ölümle yaşam arasındaki tek soru: Sesimi duyan var mı? Orada kimse var mı?
Acı bir düdük sesi, avaz avaz tiz çığlıklar... Sesimi duyan var mı?
Kulak yırtıcı sessizlik... Sesimi duyan var mı?
Köpek havlamaları... Sesimi duyan var mı?
İçimden bir şeyler kopuyormuş gibi...
Bir daha kimse ne bu sözü söylemek, ne de bu sözün cevabını vermeye çalışmak zorunda kalmasın.
#İzmir