Doğuyoruz, büyüyoruz, yaşlanıyoruz, ölüyoruz. Her evden film senaryolarını aratmayacak türden yaşam hikayeleri çıkıyor. Son günlerde, gerçek bir hayat hikayesi olan Masumlar Apartmanı'nı duymayan yoktur. Dizi sayesinde çocukluğuma döndüm istemsizce.
Bir memur çocuğu olarak lojmanda büyüdüm. Lojmanda komşuculuk kavramı yoktur. Herkes akraba gibidir. Beraber ağlar, beraber gülersin. Birçok şeyi de paylaşırsın. Mutluluğu, en önemlisi de acıyı... Daire 19'u anlatmak istiyorum size. Bakalım siz onda kimi göreceksiniz!
Çocukluğumun geçtiği yer, 5. kat, daire 20... En üst katta olduğumuz için annem biraz söyleniyordu. Kışın en üst kata sıcak su çok gelmezmiş, kalorifer de pek ısıtmazmış. Lojmana alışınca annem kendine yeni gün arkadaşlarını bulmaya başladı. Boş olan karşı dairemize uzun zaman sonra birileri taşındı. Ben ve ablam acayip mutlu ve heyecanlıydık. Çocuk aklımla dua ediyordum, "İnşallah ailede benim yaşlarımda biri vardır" diye. Nitekim öyle de oldu. Benim ve ablamın yaşlarında iki çocukları vardı: Serhat ve Gülşah.
Annem, bir lojman klasiği olan 'hoş geldin yemekleri' yaptı yeni komşumuz için. Biz de ablamla 'cicilerimizi' giyip annemle yeni komşumuza gitme hayalleri kuruyorduk. Heyecanla yemeklerden önce biz hazırlandık. Bayram çocukları gibi kıpır kıpırdık. Annem de hazır olunca, kız istemeye gider edasıyla, karşı komşumuza 'hoş geldin'e gittik. Annem kapıyı çaldı, açan yok. Bu sefer zili çaldı, yine açan yok. Kısa bir bekleyişten sonra içeriden ses geldi. Önce bir "Kim o?", ardından kapının açılış sesi ve yavaşça açılması... Sarı saçlı, mavi gözlü, çok güzel bir kadın olan Müberra teyze kapıyı açtı. Annem, "Hoş geldiniz, size yemek yaptım" dedi. Hiç beklemediğimiz bir tepkiyle karşılaştık. Yeni komşumuz, "Bizim yemeğimiz var" deyip kapıyı yüzümüze kapattı. Annem şaşkın, ben ve ablam ise ağlamalıklı bir şekilde hayal kırıklığı yaşadık. Tıpış tıpış eve döndük. O günden sonra Müberra teyze kapısını kimseye açmadı.
Yaşadığımız olay lojmanda haftanın 'dedikodusu' oldu. Herkes daire 19'u konuşmaya başladı.
Annesinden sonra Serhat'ta da bir tuhaflık olduğunu fark ettik. Sınıfta sıraya otururken altına bez koyuyordu. Bu duruma alışkın olmadığımız için sınıfın meraklıları peş peşe sormaya başladı: "Öğretmenim, Serhat altına mı yapıyor? Neden bezi var?" Öğretmenimiz parmak işaretiyle "Şişttt" diyerek herkesi susturuyordu.
Beslenmesini ablasıyla beraber sınıf dışında bir yerde yer, sürekli yedek önlük taşırdı yanında. Ablası Gülşah her teneffüste gelip elini yıkamaya götürürdü lavaboya. Okul servisinde de oturduğu yere ablasıyla birlikte bez sererdi. Her teneffüsü ablasıyla geçirirdi. Lojmana geldiğimizde ise ablasıyla iner inmez koşa koşa eve giderlerdi. Bizimle neredeyse hiç konuşmazdı. Lojmanın bütün çocukları dışarıdayken, onlar hiç çıkmazdı.
Daire 19, filmlerdeki 'sihirli köşk' gibi gizemli bir yerdi. Kapısının açık olduğunu görmek, bir yıldızın kaymasını görmek kadar imkansızdı. Birkaç kez Serhat'ı çağırmak için kapılarına gittik ama ne açan oldu ne de ses veren. Sonra bir akşam babam uyardı; "Karşı komşunun kapısına gitmeyin, rahatsız oluyorlarmış" diye. ''Biz bir şey yapmadık, sadece Serhat'ı çağırdık'' dedik farkında olmadan savunmaya geçerek.
Daire 19 hakkındaki rivayetler peş peşe yayılmaya başladı. "Kadının ikinci evliliği, üvey anne, çocuklar evlat, kaç kez intihara kalkışmış, adamı sevmeden evlenmiş, kadın deli ama tedavisini yarım bırakmış..." vs vs...
Kimisi Müberra teyze için "Deli o, uzak durun" diyordu. Masallarda deriz ya, "Bir varmış, bir yokmuş"; aynen onun gibi. 3 sene boyunca ne kapı, ne pencere açıldı, ne de Serhat ve Gülşah bizimle oynamaya geldi.
Onlar taşındı gitti, biz 1 sene daha kaldık. Gitmelerine rağmen hala daire 19'un gizemi konuşulmaya devam etti.
Masumlar Apartmanı'nı izleyince ister istemez bu anılarım canlandı. Eski günleri tekrar yaşamış gibi oldum. Kendi kendime teşhis koyuyorum: Müberra teyze de Safiye gibi hastaydı.
Unuttuğum, atladığım bir şey var mı diye sormak için annemi arayıp Müberra teyzeyi anlatmasını istedim. "Ne tuhaf bir kadındı rahmetli" diyerek beni şoke eden bir başlangıç yaptı. Yutkundum, çok şaşırdım. Hayatımda sadece 4-5 kez gördüğüm biri için, sanki yakınımın ölüm haberini almış gibi üzüldüm...
Annem başladı anlatmaya:
Kansermiş rahmetli. Hastaneye gitmeyi sevmediği için hep ertelemiş. Gerçi sadece hastane değil, dışarı hiç çıkmazdı, hatırlıyorsundur. Ölüm haberini lojmandan bir komşumuz babana söylemiş. "Sizin 'tuhaf' komşunuz öldü", demiş. Baban söyleyince çok üzüldüm. 2 yıl önce de eşi ölmüş. Müberra, Serhat ve Gülşah baş başa kalmışlar. Serhat ortaokulu, liseyi hep yatılı, dışarıda okumuş. Gülşah ise okumamış, annesine babasına bakmış. Kadıncağız temizlik hastası olduğu için eve kimseyi almıyormuş. Günde kaç kez çocukları yıkıyormuş. Onun korkusundan kimse yere terliksiz basamazmış. Çocukların saçını o kesermiş. Kocası kaç kere boşanmak istemiş ama çocuklar olduğu için yapamamış. Rahmetlinin annesi de böyleymiş, ondan geçmiş diyorlar. İnsan çocuğunun düğününe nasıl gitmez, aklım almıyor.
Burada donup kaldım. Nasıl yani, Serhat evlenmiş ve düğününe gitmemiş mi? Annem, "Gitmemiş değil, gidememiş" diyerek düzeltti beni.
Bunu duyduktan sonra daha çok üzüldüm. Böyle bir hastalık, oğlunun düğününe gitmeye nasıl engel olabilir diye düşündüm.
Okulda hiçbir veli toplantısına ailesi gelmezdi, okul gezilerine katılmazdı. Düşünün, parkta salıncakta hiç sallanmadan, arkadaşlarıyla yakan top oynamadan, saklambaç nedir bilmeden, kardan adam yapmadan çocukluğun gelip geçiyor... Ne kadar çok şey yaşamadan büyüdü. Çocukluğunu yaşamadan büyümek nasıl bir duygudur acaba? Sokaktan hiç simit yedi mi, hiç aşık oldu mu, denizin kokusunu içine çekti mi, dondurma yiyerek üstünü kirletti mi? Hayata dair sorular aklıma geldikçe giderek daha çok üzüldüm.
Tüm bunları öğrendikten sonra Masumlar Apartmanı bana daha anlamlı gelmeye başladı. İzlerken çocukluğum canlanıyor gözümde. Aklımda hep daire 19... Sınıf arkadaşım olmasına rağmen neredeyse hiç tanımadığım Serhat...
Sahi, sizin hayatınızda kimler var? Safiye, Gülben, Han, Neriman, Hikmet...