Her gün korkunç bir haberle yüreklerimizin sıkışması artık standartımız haline geldi. Kaybolan çocuklar, öldürülen çocuklar, kadınlar, hayvanlar, savaşlar, küresel salgın, dünyayı bekleyen korkunç son…
Yaşadığımız ‘gerçeklik’ öyle bir hal almaya başladı ki artık felaket senaryolu dizi ve filmler insanları ürkütmemeye başladı. Tüm bunlar yeterli gelmemiş gibi birkaç gün önce ortaya atılan feci bir iddia sosyal medyayı salladı. O kadar hızlı yayıldı ki hemen hemen herkes bunu konuşmaya başladı. Kulaktan kulağa yayılırken herkes yeni bir detay ekledi ve karşımıza tüyler ürperten bir olay çıktı: Wayfair skandalı!
ABD'de 2002 yılında kurulan bir e-ticaret sitesi olan Wayfair, mobilya ve ev eşyaları satan, epeyce de yüksek cirosu olan bir site. Buraya kadar her şey normal. Ancak, Reddit'te yayımlanan ve sonrasında tüm dünyada yayılan olayda korkunç bir iddia ortaya atıldı. Bu sitede mobilya isimlerine gizlenmiş kodlarla çocuk ticareti yapıldığı, dünyada kaybolan ve halen daha bulunamamış çocukların aslında zengin kişilere astronomik fiyatlara satılması için kaçırıldığı iddiası bir anda tüm dünyanın gündemine bomba gibi düştü. Aynı zamanlarda Twitter’da da belgeler dolaşmaya başladı. Kaçırılan çocuklara ait olduğu iddia edilen haber içerikleri ve çocukların isimleri, sitede inanılmaz yüksek fiyatlara satılan mobilyalardaki isimlerle aynıydı. İddialar birbirini izledi ve en son Türkiye’de de faaliyet gösteren e-ticaret devi bir şirketin adı da olaya karıştı. Site üzerinde satılan bir halının beden tablosuna girildiğinde ‘erkek çocuk – kız çocuk’ şeklinde bir tablo karşımıza geliyordu. Hal böyle olunca herkes panik ve öfke içinde bir açıklama bekledi.
Beklenen açıklama ise bugün geldi. Tüm bunlar birer komplo teorisiydi. Türkiye’de faaliyet gösteren şirketin yaptığı açıklamada ise olayın sadece sistemsel bir hata olduğu belirtildi. Wayfair’de satılan mobilya isimleriyle ilişiği olduğu iddia edilen çocukların aileleri de çocuklarının yanlarında ve güvende olduğunu bildirdi. Olayın yankıları halen sürmeye devam etse de birkaç güne yaşam normale dönecek.
Peki ya gerçekten kaybolan çocuklarımız?
Aslında komplo teorilerine en az ihtiyaç duyulan bir zamanda patladı bu olay. Zira zaten her gün çocuklarımız kaybolmaya devam ediyor. Olayı böyle bir hikaye ile süsleyip sunmayınca ne yazık ki dikkat çekilemiyor. Ancak TÜİK’in 2018 yılında yayınladığı rapor korkunç gerçeği ortaya koyuyor: Türkiye’de son 8 yılda (2008-2016) 16 ülkenin nüfusundan fazla çocuk kayboldu! Son yıllarda bilgiye ulaşmanın kolaylığı sayesinde daha sık duymaya başladığımız çocuk kayıpları ve cinayetleri aslında olayın görünen çok küçük bir yüzü. Kamuoyunda yer bulamamış, kaybolmuş, öldürülmüş, yitirilmiş o kadar çok çocuğumuz var ki insan bu korkunç gerçeğe bakınca gerçekten bu komplo teorisine ihtiyaç var mıydı diye sorguluyor kendisini…
Hepimizin malumu olduğu üzere, bir haftadır Duygu Özaslan ifşaatı ile yatıp kalkıyoruz. Kendisini havuz başında bi’ nevi ‘Aşk-ı Memnu Beşir’ sinsiliğinde görüntüleyen arkadaşlar, sosyal medya arenasına fırlatıp attılar Duygu’yu. Sonrası bildiğimiz gibi. Klasik Yeşilçam dövüş sahnelerinde çember içine alınıp dövülen aktörümüz gibi kapanın elinde kaldı. Magazin programları ayrı, sözlük yazarları ayrı, Twitter-Instagram kullanıcıları ayrı saldırdı.
Konuyu hangi açıdan ele alsam ayrı dertleniyorum. Zira bana göre olayın en kabul edilemez tarafı dış görünüşü nedeniyle birisine bu denli yüklenmek. Kendisini bambaşka biri gibi tanıtması suç mudur, değil midir burası apayrı bir durum. Ancak ifşa ve linç kültürünü benimseyemiyorum.
Tüm bunların yanında sosyal medyanın dayattığı mükemmellik algısı da su götürmez bir gerçek. Yaşım ve hayat görüşüm gereği bir başkasının fiziğine-giydiklerine-gezdiklerine bakarak kötü etkilenecek biri değilim. Ancak bundan etkilenenler ne yazık ki azımsanabilecek bir kitle değil… Duygu’nun full photoshop’lu kusursuz fiziği ve cildine bakıp onun kadar mükemmel olmak isteyecek çok sayıda kişinin olduğunu biliyorum. Ancak bu Duygu Özaslan ve onun tarzında paylaşımlar yapan kişileri suçlu mu kılar?
İnsanlar her zaman daha iyisini, daha güzelini ister. Kendisini hep olduğundan daha üstün bir konumda hayal eder. Bu, sosyal medya hayatımıza bu denli girmeden önce de böyleydi, bundan sonra da böyle olacak. Ancak önceden sadece televizyon ve sinema perdelerinde görüp özenebilecek kişiler artık herkese bir tık kadar yakın. Hatta artık oyunculuk ve ses sanatçılığı gibi vasıfları olmaksızın da herkes birer ünlü adayı. Onları ve ‘kusursuzluk’larını her an seyredip kendilerini onlarla kıyaslayan da çok büyük bir kitle var. Burada tehlike onlara özenmekle mi başlıyor gerçekten? Tamamen kendi fikrimce; birinin saçına, makyajına, fiziğine özenmek ve bunları taklit etmeye çalışmak, birinin kötü yanlarını ifşalayıp buradan inanılmaz hakaretlerle yüklenmekten daha zararlı değil.
Sosyal medyayla ilgili çözülmesi gereken öncelikli mesele dış görünüş aldatmacıları ve kusursuzluğa özenen insanlardan ziyade bu linç kültürüdür. Bu ifşa terörüdür. Her şeyde ve her yerde olduğu gibi beni korkutan bu saldırganlıktır.
Sonrasında kim neresini photoshop ile ne kadar küçültmüş, neden selülitlerini gizlemiş diye dert edebiliriz belki…
Bu sene 4. yılını kutlayacak olan PSM Caz Festivali, 30 Nisan – 5 Temmuz tarihleri arasında ruhumuzu, gözümüzü, kulağımızı doyuracak! Bu kadar yükselmemin birkaç nedeni var. Öncelikle gelen isimler için ‘efsane’ desem sanırım abartmış olmam. Naçizane kendimin ‘çığlık attığım’ birkaç ismi sizinle paylaşayım: Parov Stelar, Woodkid, Suede, Chromatics, Hauser, Wishbone Ash… listeyi bitiremiyorum o derece. Kendi sanatçılarımızdan da müthiş isimlerin katılacağı (Erol Evgin, Fatih Erkoç, Jehan Barbur, Kalben, Ceylan Ertem, Kerem Görsev ve daha nicesi) festival için ben şimdiden etrafımı ‘darlamaya’ başladım.
Gelen isimler ve atmosferin yanı sıra; bu sene festivalin ana teması tamamen ‘cinsiyet eşitliği’ne dayanıyor. Bu sene yüzde 30 oranında kadın sanatçıya yer veren festivalin 2022 hedefi ise bu oranı yüzde 50’ye çıkararak her alanda olması gerektiği gibi, sahnede de tam bir eşitliği sağlamak. Oh nihayet! Böyle güzel haberleri öğrenince içim umut doluyor. Ayrıca, bu sene ‘Özel Erişim Kategorisi’ biletini hayata geçiren festivalde; ücretsiz refakatçi bileti ve asistan uygulamasıyla özel ihtiyaç sahibi bireyler için etkinlik tamamen erişilebilir oluyor.
Bununla birlikte genç sanatçıların seslerini duyurmalarına da imkan sağlayan festivalde bu yıl daha çok isme fırsat verilecek. Böylece genç yetenekler PSM sahnesinde müzikseverlere kendi müziklerini dinletme şansını yakalayacak.
Arka planda hepimizi üzen-yoran toplumsal sorunlara el atan, ön planda ise muhteşem bir görsel-işitsel şölen sunacak olan festival için şimdiden ajandalarınızda yer açın derim.
İki gündür nereye baksam Brad Pitt ve Jennifer Aniston’ın SAG 2020 Ödülleri gecesindeki pozlarını görüyorum. 5 yıllık evliliğin ardından 2005 yılında boşanan çiftin yıllar sonraki samimi halleri herkesi heyecanlandırdı. Çünkü ilginçtir ki hayranları aradan geçen onca zamana ve hatta ikonik isim Angelina Jolie’ye rağmen ikilinin hala bir araya gelmesini bekliyor ve umuyor! O kadar ki ödül gecesinde çekilen o kareler çoktan bir efsaneye dönüştü ve ödülmüş törenmiş hepsini geride bırakarak ana konu haline geldi.
Brad Pitt ve Jennifer Aniston evliliğini bitiren ana sebep (her ne kadar hiçbir zaman net olarak açıklanmasa da) Pitt’in, Angelina Jolie ile başrolü paylaştığı Mr & Mrs Smith filminde yakınlaşması ve yeni bir aşka yelken açması. Arada ihanet olduğu halde hayranlarının ısrarla kavuşma duaları etmeleri bir yerden tanıdık geliyor mu? Biraz daha bizim topraklara gelelim: Evet, Sıla ve Ahmet Kural!
Onların aralarında bir ihanet meselesi değil; ancak şahsımca çok daha yaralayıcı olan berbat bir şiddet vardı. Olay mahkemelere taşındı, haftalarca yeni iddialar ortaya atıldı. İkilinin darp izleri, açıklamaları ve tüm süreç şaşkınlıkla takip edildi. Ancak ilginç olan tüm bu süreç ve aradan geçen zamana rağmen hayranları hala magazin tarihimize geçmiş olan o fotoğrafı paylaşıyor: Ahmet Kural’ın Sıla’ya bakışı…
Sıla’nın geçtiğimiz günlerde Hazer Amani ile evlenmesi de hayranları durduramadı. Hala daha her yerde malum fotoğraf paylaşılıp “Çok pişman olacaksınız” ”Siz birbirinize aitsiniz” yorumları yapıldı. Tekrar ediyorum, ortada bir şiddet davası görülmüşken bile durum değişmedi!
Peki ünlülerin aşk geçmişinin bu kadar hayatlarımıza dahil oluşu ne zaman başladı? Evet, magazin haberleri hep çok okunan haberler arasındaydı. Kim kiminle nerede yakalanmış, kim kime ihanet etmiş, kim ayrılmış, kim barışmış… Ancak bir isim var ki tüm kariyerini bunun üzerine kurdu ve ‘eski sevgiliye gönderme yapmalık şarkılar’ klasörlerini coşturdu: Demet Akalın!
Hem oyuncularını sevdiğim için, hem de konusu ilgimi çektiği için çıkar çıkmaz ben de izledim filmi.
O kadar gerçek ki, izlerken zaman zaman başrollerin yerine kendimi koydum.
Evliliği, aşkı, ayrılığı, ebeveynliği abartmadan, kabartmadan, klişelere boğmadan anlatmışlar.
Bir ilişkide; hele ki evlilikte insanların neler yaşadığını, fedakarlıklarını, ebeveynliğin ve tercihlerin ağırlığını tokat gibi çarpıyorlar izleyicilerin suratına.
Hollywood’un gökten kırmızı kar yağdırmalı şahane romantizminden ya da mükemmel yetiştirilmiş kusursuz çocuklar ve kusursuz anne-babalardan eser yok filmde.
“Çünkü gerçek hayat bu değil” mesajını her sahnede ince ince işlemişler.
Attıkları her adım olay, giydikleri her şey moda, gittikleri her mekân popüler oluyor. Saçlarından, makyajlarına; giydiklerinden yiyip içtiklerine kadar her şey yakından takip ediliyor. Son dönemin en çok yıldızı parlayan kardeşleri Gigi ve Bella Hadid’den bahsediyorum. Gigi sarı saçları, doğal kaşları ve sıcak tavırlarıyla; Bella ise ablasının tam aksine buz gibi bakışları ve mimiksiz ifadesiyle milyonları peşinden koşturuyor. Ancak nasıl oluyorsa milyonların peşinden koştuğu bu iki kızımızın yüzleri aşktan yana bir türlü gülemiyor.
Gigi Hadid
Böyle deyince akla önce ‘bir ilişkide dikiş tutturamayıp yenisine başlamak’ gelse de, durum Hadid kardeşlerde pek öyle değil. Kendileri yıllardır tek bir isimle ‘bir küs-bir barışık’ aşk yaşıyorlar. Gigi, şarkıcı Zayn Malik, Bella ise şarkıcı Weeknd ile kafayı bozmuş durumda. Bir bakıyoruz ayrılar, herkes kendi yoluna bakmış. Hatta o kadar hayatlardan çıkılmış ki, yakın arkadaşla sevgili olunmuş. (Weeknd, Bella ile ayrı olduğu 2017 senesinde Hadid kardeşlerin o dönemlerdeki yakın arkadaşı Selena Gomez ile tutkulu bir aşk yaşamıştı.) Sonra bir bakıyoruz yeniden aşk kuşları olmuşlar. İlişkilerini o kadar ‘biz normal insanlar’ gibi yaşıyorlar ki, Instagram üzerinden laf sokmak mı dersiniz; aman aman nispet yapmalar mı, hepsi mevcut… Hatta en son, şöhret ve güzelliğin ortasında nasıl bu kadar yanlış seçimler yaptığı çözümlenmesi gereken diğer bi’ isim Selena Gomez, Bella Hadid’in fotoğrafının altına övgü dolu bir yorum yaptı da ortalık karıştı. Bella Hadid yorumu okur okumaz şımarık kızlar gibi fotoğrafını sildi. Gomez yine depresyona girdi falan…
Bella Hadid
Gigi Hadid deseniz ayrı bir saçma. Yıllardır devamlı ayrıla barışa Zayn Malik ile bir inat ilişkisi yaşamanın peşinde.
Yahu cidden siz neler yapıyorsunuz?