Eskiden eğlendiğimiz, kafa dağıttığımız, merak duygumuzu tatmin ettiğimiz sosyal medya hesaplarımız, şimdilerde sustuklarımızı haykırdığımız, öfkemizi dile getirdiğimiz ve en önemlisi de her olayı veya kişileri yargıladığımız bir alana dönüştü. Ne gerçekten bütünüyle uzak, ne de gerçeğin kendisi olabilmiş bu dünya, giderek masumiyetini yitirmeye başladı.
Bir tweet neler mi yapar?
Twitter’da özellikle son birkaç gündür tam anlamıyla bir ifşa akımı doğdu. Bir tarafta tacizciler, diğer tarafta tüm bunlara maruz kalan ve yaşadıklarını ifşa yoluna götüren kadınlar. Dakikalar içerisinde bir isim binler, on binler derken milyonlara dönüştü. Tüm bunlar kadınların yıllar yılı içlerinde taşıdıkları öfkenin, nefretin bir dışavurumuydu aslında. Çok kısa bir sürede edebiyat dünyasından pek çok isim ifşa edildi. Peş peşe atılan o tweetler, sokaklarda aramızda dolaşan tacizcilerin tümünü cezalandırmaya yetmezdi belki fakat edebiyat, sanat, iş dünyasından yani en azından ‘tanınmış kişi’ olarak tanımladığımız kişilerin bedel ödemesine giden sürecin yolunu açtı. Çok sayıda yayın evi bu olaylarda adı geçen yazarlarla yollarını ayırdıklarını duyurdu. Şimdilerde dillendirmeye başladığımız tüm bu sorunlar bugünümüz değiller. Okulda hocasının, iş yerinde mesai arkadaşlarının, küçücük bir çocukken amca, dayı, kardeş bildiklerinin istismarına uğrayan binlerce kadın iyileştiremediğimiz yaralarımız.
Trend Topic olmak artık ölümcül
İbrahim Çolak... O da diğer yazarlar gibi taciz iddiaları ile suçlanan yazarlardan biriydi. Ancak hakkında ortaya atılan tüm bu iddialar ‘Trend Topic’ olmak ya da itibar kaybı ile sınırlı kalmadı. Tepkisel olarak ortaya çıkan bir mesele, henüz yargıya bile taşınmadan ilgili kişinin intiharı ile sonuçlandı. Böyle bir konuda bile bin parçaya bölündük. ‘Yaşamalı ve cezalandırılmalıydı’ diyenler, ‘Oh olsun! İyi ki öldü. Hatta hepsi ölmeli’ diyenler, ‘ölmemeliydi’ diyeni linç edenler… Sanki tacize aynı anda hem karşı çıkıp, hem de insanlığımızı yitirmemek mümkün olamazmış gibi. Doğrusu, sormadan edemiyor insan. Ne zamandan beri bir insanı iyiye ve doğruya dönüştürmenin yerini öldürmek aldı? Bir insanın ölümüne ‘oh oldu!' deyip sevinmek mi? Yoksa onu adalete teslim edip cezasını çekmesini sağlamak mı bizi daha insancıl kılar? Bir paylaşımın ardından gelen binlerce paylaşım, bir fikir beyanının ötesine geçip öldürücü olmaya başladığında durup biraz düşünmek gerekiyor. Ölümü alkışlamak bizi daha vicdanlı, duyarlı ya da insancıl mı yapar?
Twitter, bir mahkemeye salonu değil. Bizler de yargıç değiliz. Kamuoyu oluşturarak, sesimizi duyurabilir, adaletin tecelli etmesini sağlayabiliriz. Ama bunu öldürerek yapamayız. Bu iddialar doğruydu ya da yanlıştı. Bunu ifşa eden hesap sahteydi ya da gerçekti. Tüm bunlar elbette tartışılır. Fakat linç kültürü ile adalet dağıtmak mıdır adil olan? Bunu sorgulamak gerekiyor.