2020 yılını karşıladığımız günden bu yana felaketler peşimizi bırakmadı. Hem dünyada hem ülkemizde olaysız bir günün bile yaşanmadığını söylesem herhalde yalan olmaz. ABD ile İran arasında yaşanan gerginlik, Endonezya’da yaşanan sel felaketi, Pakistan’da 57 kişinin yaşamını yitirmesine sebep olan çığ, Avustralya’da aylarca söndürülemeyen yangınlar, Elazığ’da yaşanan 6.8 büyüklüğündeki deprem ve son olarak küçük bir kasabadan başlayarak tüm dünyayı etkisi altına alan ve bugün küresel salgın ilan edilen corona virüs.
Gelecek, geliyor derken artık içimizde
Tüm dünyada milyonlarca insanın ölümüne sebep olan corona virüs haberlerinin yarattığı yıkımı aylarca izledik. Her gün ülkemize biraz daha yaklaşıyordu. Gelecek, geliyor, geldi mi derken Sağlık Bakanlığı 11 Mart gecesi aslında pek çoğumuzun işitmekten korktuğu o haberi verdi. Türkiye’de ilk corona virüs vakası görülmüştü. Bunun yalnızca bir başlangıç olduğunu dünyadaki örneklerini izleyerek öğrendik. Bu açıklamadan yalnızca iki gün sonra bu kuşkularda haklı olduğumuz anlaşıldı. Açıklama geldi. Vaka sayısı 2'ye yükseldi. Ve takip eden günlerde sırasıyla 9, 18, 46 derken bugün corona virüs testi pozitif çıkan vaka sayısı 359’a ulaştı. Geride bıraktığımız 2 günde 4 kişi yaşamını yitirdi.
O eski halimizden eser yok şimdi
Zor biliyorum. Günlerdir açtığımız her haber kanalında, radyoda dinlediğimiz her programda, sosyal medya platformlarının tamamında, sokakta, iş yerinde kısacası içinde bulunduğumuz her alanda tek bir şeye maruz kalıyoruz: Corona virüs. Dünyanın dört bir yanında insanlığın içinde bulunduğu bu çaresizliği, yaşama tutunmak için verdiği mücadeleyi ve 21'inci yüzyıl dünyasında üretilen onca teknolojiye, yeniliğe ve sınırsızlığa rağmen ölümcül bir virüse karşı ne denli savunmasız kaldığımız gerçeğiyle yüzleşiyoruz. İnsanlar sevdiklerine bir kez olsun sarılamadan, hatta onları son bir defa göremeden can çekişerek ölüyor. Sokaklar tam anlamıyla terk edilmiş şehirlere dönmüş vaziyette. Yazı karşılamaya hazırlandığımız o coşkulu günleri mumla arar hale geldik.
Güzel günler bizi bekler
Ancak her olumsuzluğa rağmen umudumuzu yitirmememiz gereken kritik günlerden geçiyoruz. Yalnızca kendi yaşamımız için değil, çevremizdeki her insanın yükünü üzerimizde taşıdığımız, sorumluluk bilinciyle hareket etmemiz gereken bir dönem. Bunun yolu da kuşkusuz evde kalmaktan geçiyor. Günlerce evde vakit geçirmek kimsenin keyif alacağı bir durum değil. Önce bunu kabul edelim. Hepimiz sıkılıyoruz, bunalıyoruz. Ancak fırsatımız varken yetkililer tarafından bize söylenenleri harfiyen uygulamazsak, sevdiklerimiz dâhil sayısız insanın ölümüne sebep olacağımız ihtimalini bir an olsun akıllardan çıkarmamak gerek. Unutmayalım ki bu yalnızca bir süreç. Güzel günler elbet gelecek. Sadece biraz sabırlı olacağız.
Lütfen hayatta kalmak için #EvindeKal