Uzun bir aranın ardından Turistik Doğu Ekspresi’nde gezip gördüğüm şehirleri ve yaşadıklarımı sizlerle paylaşmaya devam ediyorum. Erzincan’ın ardından bir sonraki durağım “Dadaşlar Diyarı” olarak bildiğimiz Erzurum. Trenle iki saat gibi kısa bir sürede Erzurum Tren Garı’na ulaştık. İndiğimiz anda dondurucu bir soğukla karşılaştık. Tam bir şok etkisi diyebilirim. Bu kadar düşük sıcaklıkların görülmesi şehrin yüksekliğinin 3200m’lerde olması ve yüksek dağların arasında yer almasından kaynaklanıyor. Günümüzde Doğu Anadolu olarak bilinen bu bölge geçmiş dönemlerde “Erzen” olarak adlandırılıyor. Erzurum için söylenen Erzen-i Rum yani “Erzen’in dışında kalan Rum diyarı” tabiri zaman içinde değişiyor ve bugünkü halini alıyor.
Her köşesi tarihin izlerini taşıyor
Şehir Osmanlı döneminden Cumhuriyet dönemine kadar yakın tarihe damgasını vuran pek çok eseri içinde barındırıyor. İlk olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı Kongre Binası’nı ziyaret ettik. 1867 yılında inşaatı tamamlanan bina zaman içinde pek çok farklı alanda kullanılmış olmasına karşın Erzurum Kongresi’nin gerçekleştirildiği 23 Temmuz-7 Ağustos 1919 tarihlerinden itibaren korunarak bugüne ulaşmış. Binanın bahçesinde Mustafa Kemal Atatürk’ün heykeli ve altında kurtuluş mücadelesinin başlangıç noktası olarak kabul edilen kongrede alınan kararların yazılı olduğu metin yer alıyor. Gece saatleri olması sebebiyle binanın içini ziyaret edememiş olmanın burukluğuyla bir sonraki adresimiz
Çifte Minerali Medrese oluyor.
Çifte Minareli Medrese
Erzurum tarih boyunca farklı medeniyetler için bilim, eğitim ve kültürün merkezi haline gelmiş. Gördüğümüz tarihi yapılar da bunun en büyük kanıtı. Çifte Minareli Medrese Anadolu’da açık avlulu medrese olarak bilinen medreselerin en büyüğü olmasıyla biliniyor. Gerek ihtişamı gerek ışıklandırmasıyla tam anlamıyla büyüleyici bir yapı. Ne zaman yapıldığına dair net bir bilgi olmamasına karşı 13.yy’da yapıldığı tahmin ediliyor. Bina tamamen Selçuklu bezemelerinden oluşuyor. Medrese büyük bir titizlikle inşa edilmiş ve her şey düşünülmüş öyle ki kalabalıktan ötürü oluşabilecek kötü kokulara karşı ahşap üzerine yerleştirilen topraklarla bu durumun önüne geçilmesi sağlanmış. Özellikle o dönemin şartları düşünüldüğünde bugün bile geçerliliğini koruyan yöntemler bulunması şaşırtıcı gerçekten.
1079 tarihli Erzurum Ulu Camii
Hemen sonrasında 1079 tarihli Erzurum Ulu Camii’ne ulaşıyoruz. Şehir merkezi tek bir alanda toplandığı için yürüme mesafesi ile her noktaya kolayca ulaşmak mümkün. Ulu Camii devasa büyüklüğü ve yapımındaki ince hesaplamalarla ün salmış. Caminin pencereleri güneş ışınlarının geldiği açılar hesaplanarak yapılmış.4000 kişilik bir camii olması nedeniyle kolonlarına kadar hassas akustik hesaplamalar yapılarak yapımı tamamlanmış ve günümüze kadar ulaşmış.
Şehrin tarihi binalarını ziyaret edip epeyce yorulduktan sonra lezzeti dillere destan Cağ Kebabı’nı da yedikten sonra varış noktamız Kars’a ulaşmak için trene geri dönüyoruz.
Kars’ta görüşmek dileğiyle.