“Suskunlar” dizisinin (Show TV) perşembe akşamlarına girişi, hani nasıl derler, tam da zamanında oldu. Bir süredir kendini tekrara bağlayan “Kurtlar Vadisi Pusu” ve “Fatmagül’ün Suçu Ne?” ikileminden bir üçüncü şıkla kurtulmuş oldum kendi adıma... Neyse. Dizinin son iki bölümü Ahmet Kaya şarkılarından yapılan seçkilerle dikkat çekmeyi başardı.
Bir nevi Kaya’nın ‘resitaller’ isimli albümünün klipini izliyormuş hissine kapılıyorum “Suskunlar”ı izlerken... Bu, işin melodik ayağı. Bir de senaryo ayağı var ki, korkarım gelecek bölümlerde iki yol arkadaşını birbirine düşürecek tipik bir Türk dizisi klişesi havası veriyor. Bilirsiniz işte aynı kıza aşık olan iki arkadaş... İyi de “Suskunlar” öyle bir dizi değil ki, olmamalı da bir yandan.
[[HAFTAYA]]
Ama böyle sert gerçeklerin resmedildiği dizileri genele izletebilmek için aşk entrikacıklarına ihtiyaç duyulduğunu da kimse inkar edemiyor işte. Diyeceğim o ki, son zamanlarda gerek içerik gerekse vitriniyle çok şaşırtan bir işle karşılaşmak mümkün değildi, ama oldu. Hatta uyarlaması yapılan filmde kilit bir karaktere hayat veren “Robert De Niro’nun karakterini kim canlandıracak?” diye düşünürken mahallenin ağır ablası “Ümran Abi” girdi hayatımıza. (Bildiğin kadın ama lakabı erkek. Öyle sıkı duruşu var çünkü) Eh şimdi “Tüm bu zevkli ilkleri gerçekleştirmişken aşkı bir bakteri gibi sokmaya ne gerek var mevzuların içine?” diye sorsam senaristin kalemine ayıp etmiş olur muyum? Ettim, oldu!
Aman tadımız bozulmasın...
“Fatmagül’ün Suçu Ne?” (Kanal D) dizisinde son birkaç bölümdür iyiden iyiye ortaya çıkan “Arka Sokaklar” sendromu önceki gece itibarıyla son buldu. Mustafa kişisi, Kerim Baba (!) ve ekip arkadaşları tarafından “kıs kıvranırken” yakalandı ve hapsi boyladı. Bu enfes gelişmenin ardından taraflar (Fatoş’la Kerim) birbirlerini öperek kutladılar ve hatta Fatoş Kerim’e “Seninle aile olmak istiyorum” bile dedi. Bizim evde bir bayram havası esti ki, anlatamam kimseye. Ardından adaletin birkaç davayı tek davada birleştirip bir celsede karara bağlamasını gözyaşları içinde izledik. Her ne kadar ismimi kullanarak insanları dolandıran çakma hapçılara açtığım tedbir davasında karar için üç aydır bilirkişi raporunu beklesem de kötülerin bir yerde böyle hızlı cezalandırıldığını bilmek duygusu eşsizdi(!). Neyse. Haziran’a şunun şurasında 10 bölüm filan kaldı. İnsan ömrü için küçük ama dizi ömrü için büyük bir süre olduğunu düşününce içten içe kaygılanıyorum sevgili okur... Bu mutluluk tablosunu bir bölümde yerle yeksan edebilir senaristler. Yapmazlar ama değil mi; yapmasınlar!
Kekemeler ne yapacak?
Konuşma bozukluğu, hadi halk arasında bilinen tabiriyle kekemelik rahatsızlığı bulunan türkücü kardeşim Hüseyin Turan önceki gece “Burada Laf Çok” programında (CNN Türk) mizahla süsleyerek ciddi bir ayar verdi GSM operatörlerine... Kekemelerin konuşma zorluğu göz önünde bulundurulduğunda telefonlar için satılan hazır kartlardan normal vatandaşlarla aynı fiyattan yararlanmalarının bir haksızlık olduğunu ifade etti: Açıkçası meselenin bu yönünün hiç düşünmemiştim. Ama her biri reklamlarında komedyen oynatan GSM operatörlerinin benim gibi düşüncesiz olma lüksü yoktu. Şu ana kadar hiçbir operatör kekemeler için özel bir uygulama yapmamış. Adil olmadığını düşünüyorum ve konuyu tartışmaları için kendilerine açıyorum. Gereğini arz ederim!
Bir ortası bulunsun...
Sanırım gazeteci Enver Aysever de Nagehan Alçı da yaşadıkları tartışmalarla anılmasından sıkılmıştır “Dört Bir Taraf” isimli programlarının. Önceki gece CNN Türk ekranlarında yayınlanan programda ikili yine birbirine girdi. Daha önceki programlarda yaşanan bir sürtüşmenin ileri bir boyutu yaşandı ekranda. İki fikir insanının fikirlerini kamuya açarken birbirleri için seçtikleri cümlelerin daha bir ölçülü olması gerektiğini düşünüyorum. Sanırım iki meslektaşım da farklı düşünmüyordur ama nedense işin uygulama yanında aksayan bir ayak var. “Dört Bir Taraf” Türk televizyonculuğunun teslim olduğu hakaret odaklı bir tartışma programından çok fikrin dört bir taraftan estiği bir akıl değirmeni olmalıydı. İki isim arasındaki biriktikçe biriken husumet bir şekilde tatlıya bağlanmazsa dört tarafından ayrı ayrı kırılacak bu değirmenin pervanesi; benden söylemesi!
Petek çarka yakışıyor
TNT kanalında yayınlanan “Çarkıfelek”i sunan Petek Dinçöz, kuşak programlarında giydiği abartılı kıyafetleri çıkarıp, sade ve yaşını gösteren şık kıyafetler giymeye başlayınca uzun süre sonra kendi adıma ekranda gerçekten bir yarışma programı izlediğimi düşündüm. Petek, eğlenceli kişiliğiyle Mehmet Ali Erbil’den sonra gelebilecek en düzgün isimlerden biriydi Çarkıfelek için. Geldi. Ama ilk zamanlarda aynı kanalda yaptığı sabah kuşağının havasını da taşıdı programa. Sonra içeriği zaten zengin olan yarışmanın rüzgarını öne alarak giderek sadeleşti ekranda. Ve hatta yeni bir “yardım meleği” çıkardı o ekrandan... Önceki akşam arabayı hediye ettiği programı izlerken final sorusunda sorulan sandal ağacının neredeyse tüm harflerini de hediye ettiğini gördüm Petek’in. Hani finale yarışan bir yarışmacı için inanılmaz bir kıyak oldu bu. Sonunda araba yeni sahibine gitti, ben de programın yeni sahibinin gerçekten sahipliği hak ettiğine inandım. Yolun açıktır Petek, git gidebildiğin kadar!
40 DEĞİL 80 DEĞİL 120 DEĞİL!
“Kim Milyoner Olmak İster” isimli yarışmada (atv) özel bir üniversitede siyaset bilimi okuyan yarışmacı genç kıza TBMM’nin gündelik dilde kullanılan diğer isimlerinden biri soruldu. Seçenekler içinde en uzak görünen yüce divan’ı seçen siyaset bilimi öğrencisi neredeyse tüm sosyal medya ahalisini ayağa kaldırdı. Ben de kendi adıma küçük bir “yuh artık” eklemesi yapmadan edemedim. Siyaset okuyorsun ve siyasetin kalbinin tam olarak nerede attığını bilmiyorsun. Olur mu? Olur elbette. Ülkemizde 4 artı 4 artı 4 yıllık eğitim sistemi tartışılırken, mevcut eğitimin çocukları nereye sürüklediğiyle kim ilgileniyor bilen var mı? Yoksa buyurun fotoğrafa; parayı veren üniversite okuyor işte. Hatta kariyer planında siyaseti seçmiş bir genç kız sokaktaki adamın bir süre düşünse de bir şekilde “parlamento” diyerek doğru yanıtlayacağı soruya “Yüce Divan” diye cevap verip üzerine bir de sırıtış ekliyor. Zorunlu eğitimi, 4 değil 40 artı 80 artı 120 yıl yapsan ne değişir?
24 Mart 2012, Cumartesi 04:00
Haberin Devamı