Arşivde şöyle bir yazım var: “Uzun uzun, başlık başlık yazmayacağım. Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz. Dolayısıyla hepimiz biliyoruz neyin ne olduğunu. Yıllardır, on yıllardır neler yaşadığımızı.
*
Gerekçeler farklı olsa da, işin özü ve dolayısıyla asıl mesele şu: Bu ülke insanı, geleceğe dair, geleceğine dair inancını yitiriyor. Her geçen gün daha fazla... Evladına hak ettiği geleceği vaat edememe endişesi esir alıyor insanları. O geleceği bu topraklarda bulamama kaygısı... Karamsarlık, umutsuzluk, çaresizlik, her geçen gün daha da kesif bir hâl alıyor.
*
İşi, ailesi olan, belli bir eğitim seviyesine sahip, hatta yüksek öğrenim görmüş, orta gelir seviyesindeki Türk vatandaşları... Dünyanın bir ucuna gitmeyi, hiç bilmedikleri bir coğrafyada, hiç tanımadıkları bir ortamda çalışmayı, yaşamayı tercih ediyor, etmek zorunda kalıyor insanlar. Kurulu düzenini, hısım akrabasını, eşini dostunu ardında bırakıp; çoluk çocuk, ailece, bir bilinmeze doğru yola çıkmayı göze alıyor, buna mecbur hissediyor insanlar. Kolay mı?..
*
Adeta Yunan Adaları’na gitmeye çalışan mülteciler misali... Seçtikleri ulaşım yöntemi dışında ne fark var aralarında? Hedef aynı değil mi sonuçta? ‘Kurtulmak’ değil mi hepsinin amacı? Daha iyi koşullarda yaşama umuduna yolculuk değil mi hepsinin çıktığı? Mültecilerin dramı, dünyanın genel sorunu. Benim önceliğim Türkiye’den ayrılıp ‘göçmen’ olmak için uğraşanlar.
*
Sadece iki örnek vereyim size; gerisini siz düşünün. Biri kuzey batı, diğeri güney doğudan; dünyanın iki ucundan... Kanada ilk örnek. Göçmen olarak bu ülkeye gitmek için başvuran Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı sayısında yıllar içindeki artışı bir düşünün. “Başvurdum” diyen duymuşsunuzdur muhakkak. İkinci örnek ise Avustralya. Göçmen statüsünde Okyanusya’da yaşamak isteyen birileri muhtemelen sizin çevrenizde de vardır. ABD Yeşil Kart lotaryasının nerdeyse sayısal lotoya dönüştüğünü bilmeyen yok zaten.
*
Seçime gidiyoruz. Sandıktan ne sonuç çıkacak, ülkeyi nasıl bir hükümet yönetecek, bilemem. Tek bildiğim şu... Türkiye’yi kim/kimler yönetecekse... Benim gözümde tek bir başarı kriteri var: Bu ülke insanı, geleceğini doğup büyüdüğü bu topraklarda görebilmeli, bulabilmeli. Bu ülke insanı, kendine ve yanındakilere güvenebilmeli. Bu ülke insanı, ülkesinden kaçmak, kurtulmak ihtiyacı hissetmemeli. İşin özü, özeti bu. Asıl mesele bu.”
VE BUGÜN…
24 Ağustos 2015 tarihinde, o dönem çalıştığım VATAN Gazetesi’nde “Doğmamış Hükümete Mektup” başlığıyla bunları yazmıştım. 8 sene önce; 7 Haziran-1 Kasım seçimlerinin arasında… Bugün yine bir seçimin arifesindeyiz. Bir vatandaş, bir gazeteci ve 3 evlat sahibi bir baba olarak beklentim ve umudum bugün de aynı. 14 Mayıs akşamı sandıktan çıkacak sonuç ne olursa olsun, bu ülkeyi önümüzdeki dönem kim ve hangi kadrolar yönetecekse; o kişi ve kadrolarından şunu bekliyorum: Hepimiz, geleceğimizi doğup büyüdüğümüz bu topraklarda görebilelim, bulabilelim ve bu güzel ülkede hep birlikte, güven içinde, mutlu, huzurlu yaşayalım.