8 yaşındaki Narin Güran cinayeti hepimizi, tam tabiriyle, darmadağın etti. Boğazımızda bir yumru var. Yutkunmakta zorlanıyoruz. Konuşurken, yazarken kullanacak sözcük bulmakta da öyle. Küçücük bir çocuk, okullar açılırken sınıfına gitmek yerine kara toprağa verildi. Üstelik tabutunun üstünde bir ‘duvak’ ile! Ülkenin ‘çocuk gelinler’ gerçeğini yüzümüze vururcasına… Moralsiziz hepimiz. Ve öfkeli. Çok öfkeli. Diyarbakır’da aslında ne olduğunu hâlâ bilmiyoruz. Çaresizlik daha da kabartıyor içimizdeki öfkeyi.
UZMAN GÖRÜŞÜ
İşte bu ruh hâli içinde aradım konunun uzmanlarından birini. ‘Narin vakası’nın toplum üzerindeki etkilerini Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Burak Açıkel’e sordum. Özellikle de çocuklar ve ebeveynlere yansımalarını. İşte Doç. Dr. Açıkel’in böylesi durumlarda yapılması / yapılmaması gerekenler hakkındaki tespit ve görüşleri:
Çok acı ve travma yaratan bir olayla karşı karşıyayız. Olayın detaylarını tam bilmiyoruz. Bu nedenle de başta sosyal medya olmak üzere büyük bir ‘bilgi kirliliği’ne maruz kalıyoruz. En doğrusu resmi makamlardan gelecek teyitli bilgilere güvenmek.
Böyle dönemlerde medyada da ‘sorumlu habercilik’ yapılması çok önemli. Bu tür olayların ekstra dramatize edilmesi toplumu travmatize edici boyutunu da artırır. Yani abartılı görseller kullanılması, yaralayıcı hikayeleştirmelerden bahsediyorum. Bunlar doğru değil. Bunun yanı sıra medyada görüş bildirecek kişilerin de konunun farklı boyutlarının uzmanlarından seçilmesi yerinde olacaktır.
Yaşanan acı bir olay ya da durum üzerine insani ve doğal tepkiler veriyoruz. Ancak konuyla ilgili dramatik paylaşımlar yapmak öfke ya da kaygıyı yansıtmaktan öte, çözüme yönelik bir sonuç vermiyor. İnternete düşen bir görsel bir daha silinmiyor. Bunların zaman içinde ‘tekrarlayan travmatize etme etkisi’ de var.
İnsanları derinden yaralayan, toplumda infial yaratan bu tür durumlarda -ki deprem ya da ölümlü trafik kazaları da böyledir- aşırı detaylar yerine daha kısa, öz mesajlar vermek gerekir. Gerçekleri konuşmak, irdelemek, sonuç çıkarmak ama makul bir süre içinde de günlük rutine dönmek çok önemlidir. Bütün itibariyle ‘koruyucu ruh sağlığı bakış açısı’ ön planda olmalıdır.
‘Narin vakası’ ve benzer travmatik durumlarda, çocukların detaylara çok maruz kalması da doğru değil. Anne-babalar yaralayıcı detayları çocuklardan uzak tutmalı. Çocuğa, yaşına ve gelişim düzeyine uygun şekilde ve talep etmesi hâlinde, sorduğu kadar bilgi verilmelidir. Bu arada çocukların sosyal medya hesaplarını takip etmek, içerik takibini ihmâl etmemekte de fayda var.
Burada, anne-baba davranışlarında ‘günlük rutinden kopmamak’ en önemli nokta. Yani çocuğunuzu apartman bahçesine gönderiyorsanız göndermeye devam etmelisiniz. Daha temkinli davranmak doğal bir refleks olabilir, sınırları gözden geçirmek, tekrar hatırlatmak… Bunlar olabilir ama günlük hayat rutininin önüne geçilmesi bu defa da çocuğun temel güven duygusunu zedeleyebilir ve kaygısını artırabilir.
Yeni acılar yaşanmasının önüne geçebilmek için; ebeveynlerin, öğretmenlerin bilgi ve farkındalık düzeylerini artırmak, travma konusunda temel bilgilere sahip olmaları da çok önemli. Çocuklara mahremiyet eğitimi verilmesi de öyle.
Özetle travmayı öğretici kılmalı, deprem ve trafik kazası örneğinde olduğu gibi farkındalığı ve bilgiyi artırıp devam etmeliyiz.