Şaban Yılmaz’ın telefonu çalıyor. Ekranda tanımadığı, kayıtlı olmayan bir numara... Açıyor, karşıdaki ses başlıktaki soruyu soruyor: “Af konusunda son durum ne? Hâlâ yok mu bir gelişme?” Kimi “Sayın Genel Müdürüm” diyor, kimi “Bakan Yardımcım”, kimi “Sayın Bakanım”... Hitap değişiyor ama soru hep aynı. “Af ne zaman çıkacak?”
Şaban Yılmaz, Adalet Bakan Yardımcısı... Ceza ve Tevkif Evleri eski Genel Müdürü… Uzun süredir sıkça, aynı konuda çalan telefonuyla başı dertte. “Başı dertte” diyorum ama o öyle düşünmüyor. Yaşadıklarını normal karşılıyor.
Anlatıyor... “Bana soruyorlar, ‘Cezaevindeki bir mahkum senin numaranı nereden buluyor?’ diye... Daha önce Cezaevleri Genel Müdürlüğü yaptım. Nakil isteyen mahkumlar oluyordu. Bir de ben Rizeliyim. Bir kişi, bir şekilde cep telefonu numaramı öğrenmişse, yayılması zor değil. Ben de yıllardır değiştirmedim numaramı.”
Açık cezaevlerinde ankesörlü telefonlar var. Mahkumların da bu telefonlardan görüşme yapma hakkı... O hükümlüler, Bakan Yardımcısı Yılmaz’ı arayıp soruyorlarmış “Af ne zaman çıkacak?” diye. Şaban Yılmaz’ı arayanlardan bazıları “Bakanla görüşmek istiyorum” diyormuş.
Bazılarıysa, doğrudan onu aradığını bilerek konuşuyormuş. “Elbette arayabilirler” diyor Bakan Yardımcısı. Yılmaz, izah etmeye çalışıyormuş arayanlara... “Af yasa taslağı hazır. Ama son şeklini Meclis verecek. Henüz Meclis gündemine alınmış değil. Zamanlamasına da, içeriğine de siyasi irade karar verecek” diye...
Şu bizim meslek!
Bizim meslekte her şeyden önce ‘güvenilir’ olacaksın. ‘İnanılır’ yani... Haber kaynağın da güvenecek sana; okuyan, izleyen de... Tabii meslektaşların da inanacak…
Bizim meslekte esas olan ‘dürüstlük’tür. İnsanların senden şüphe etmemesi yani... İzleyicinin “Bunu söylerken acaba maksadı ne?” dememesi… Okurun “Bunları yazarken acaba nasıl bir hesabı var?” diye düşünmemesi...
Bizim meslekte en mühimi, günün sonunda aynaya gönül rahatlığıyla bakabilmektir. İşini layıkıyla yapmanın iç huzurudur en kıymetlisi.
Şimdi diyeceksiniz ki “Bunlar sadece gazetecilik değil, her meslek için geçerli.” Ne güzel işte... O zaman herkes kendi dünyasında hatırlasın, önemsesin bunları.