“(…) En son olarak size şunu itiraf etmek istiyorum: ‘Beni lösemi hastalığı öldüremedi ama bürokrasi canavarı öldürebilecek.’ Belki de sayılı günlerim kaldı. Ben görmedim ama bu mektubu herkese iletirseniz, sizin sayenizde başka lösemili çocuklar bu cihazın çalıştığını görebilirler. Saygı ve sevgilerimle. Kaan Özelçam.”
22 Aralık 2018 Cumartesi günü bu köşede yer alan mektup böyle bitiyordu. https://www.posta.com.tr/yazarlar/ murat-celik/adresine-ulasmayibekleyen- mektup-2076796 Mektubu virgülüne dokunmadan aktarmış, yanına da “Son Mektup Olmasın” diye yazmıştım… “Kaan şu anda LÖSANTE’nin yoğun bakım servisinde yatıyor. 16 yaşında... İzmirli, milli dansçı... 16 yıllık yaşamının son 6 senesini lösemiyle boğuşarak geçirdi, geçiriyor... Kaan’ın mektubunu okuyun. Bu mektup, Kaan’ın son mektubu olmasın.”
O mektup, son mektup oldu maalesef... MANŞET’teki o yazıdan tam 2 ay sonra, 22 Şubat 2019 Cuma akşamı öykü bitti. Öldü Kaan. Öldü gitti çocuk, o mektup adresine ulaş(a)madan. Aslında belki de adresine ulaştı da; cevap yazan olmadı Kaan’ın mektubuna…
NUR İÇİNDE YAT EVLAT...
Kaan Özelçam’ın tedavisi Lösemili Çocuklar Vakfı’nın (LÖSEV) Ankara İncek’teki hastanesi LÖSANTE’de sürüyordu... Yıllardır, Sağlık Bakanlığı’ndan bir türlü ruhsat alınamaması sebebiyle tam kapasiteyle hizmet veremeyen LÖSANTE’deki ‘radyoterapi cihazı’ da aynı nedenle çalıştırılamıyordu. Ve bu yüzden, Kaan, ışın tedavisi için günde iki kez Ankara’daki başka bir hastaneye gidip geliyordu. Oysa bağışıklık sistemi çökmüş olduğu için tamamen steril ortamda yaşaması gerekiyordu. Dış dünyayla temas etmesi riskliydi. 5 milyon dolarlık, son teknoloji ürünü radyoterapi cihazı iki kat aşağıda atıl durumda beklerken, hastalar, sabah-akşam başka yere taşınıyordu. “Beni lösemi değil bürokrasi öldürecek” demesi de bundandı o gencecik çocuğun...
Şimdi denilebilir ki... O cihaz çalışıyor olsaydı... Kaan’ın tedavisi orada yapılsaydı da muhtemelen hikâyenin sonu aynı olacaktı... Bilmek mümkün değil ama olabilir. Muhtemeldir... Ama o durumda, en azından, içimizi kemiren (ve hep kemirecek olan) acı bir “acaba” kalmayacaktı geride. Nur içinde yat güzel çocuk...
SİYAH GÜLÜN ŞİFRESİ
Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, Ocak ayında, Yargıtay üyelerine birer yeni yıl hediyesi yollamış. Birer şişe kolonya... Ama öyle bildiğimiz kolonyalardan değil. Birer şişe, ‘siyah gül’ kolonyası... Bu arada hemen belirteyim, öyle pahalı bir hediye değil söz konusu olan. ‘Siyah Gül Kolonyası’ Şanlıurfa’nın Halfeti ilçesine özel bir ürün.
Şimdi siz merak edersiniz diye, ‘siyah gül’ün anlamına baktım... Siyah, malum, ölümle özdeşleşmiş bir renk... ‘Siyah gül’e de şu anlam yüklenmiş... Yargıtay Başkanı’nın tercihinden bağımsız aktarıyorum: “Siyah gül, ölümü ve bu dünyadan göçüp gitmeyi simgelediği için, ayrıca gelecekteki büyük bir değişikliğe ve devrime de işaret eder. Bu açıdan bakıldığında, siyah gül ayrıca eski alışkanlıkların ve eski düzenin ölmesi anlamına gelir. Umudun ve neşenin yeni çağının doğuşunu işaret ederek, güven ve heves verir.”
TDK ESKİYE DÖNMÜŞ
Cumartesi (23 Şubat 2019) MANŞET’in parçalarından birinin başlığı “Ne Gerek Vardı TDK?” şeklindeydi. Türk Dil Kurumu’nun internet sitesinin arayüzü değişmiş, ben de yeni versiyonun kullanışsız olduğundan yakınmıştım. Sanırım yalnız değilmişim… Benim gibi beğenmeyenler mi uyardı yoksa TDK yetkilileri baktı, onlar da “Ne gerek vardı” mı dedi bilmiyorum ama www.tdk.gov.tr adresi eski görüntüsüne dönmüş. Teşekkürler...
GEÇEN SENE BUGÜN
26 Şubat 2018 Pazartesi günkü gazeteler birinci sayfalarından, Türkiye’nin talebi üzerine Interpol tarafından kırmızı bültenle aranan PYD/ PKK’nın eski Eşbaşkanı Salih Müslim’in, Çek Cumhuriyeti’nin başkenti Prag’da yakalanıp gözaltına alındığını duyuruyordu.
NE GÜZEL LAF
Kızgınken asla mektup yazma. (Çin atasözü)