İş cinayetlerinin had safhaya ulaştığı işçi güvenliğinin ise yok sayıldığı ülkemizde geçtiğimiz günlerde Mecidiyeköy'de bir inşaatta yaşanan kaza sonrası on işçiyi toprağa verdik. Yaşanan her bir kaza vahşi bir işleyişin içinde ne denli zor şartlarda direnmeye çalıştığımızı hatırlattı bize bir kez daha.
Yaşananların ağırlığı altında her seferinde derin bir nefes alıp yeniden başlamaya çalışıyoruz. Günay Çetao Kızılırmak çevirisiyle yeni öykülerine kavuştuğumuz Andrey Platonov'un Muhteşem Vahşi Dünya'sı bu derin nefesi yeniden ve yeniden aldığımız bu günlerde geçti elime. Özellikle kitaba adını veren öyküyü okurken -ki iki üç defa okudum- kafamda günümüz çalışma koşullarına dair anlar bir kere daha canlandı.
Muhteşem Vahşi Dünya’da Tobuleyev deposunun en iyi lokomotif makinisti Aleksandr Vasilyeviç Maltsev ile tanışacaksınız. İşinin en iyisi, yardımcılarına dahi güvenmeyen, her işini kendi gören Maltsev ile. Bir iş kazasıyla kör olan ve dünyayı hayal gücüyle görmeye başlayan Maltsev'in yaşadıkları, Platonov'un bunu okuyucuya aktardığı gözlem yeteneği oldukça vurucu.
Bu hikayeyi okurken mekanikleşen bireyin yaşadıklarını, adalet anlayışının kişilere göre nasıl değiştiğine şahit olacaksınız.
Platonov ilk öyküsünde tren makasçısı İvan Alekseyeviç Fyodorov'un hayatına dahil ediyor bizi. Frodorov'un ormanda yaşarken gitmek istediği şehri, okuma arzusunu, müziğe ilgisini, şehri merakını yazar öyle sade ve başarılı bir dille aktarıyor ki okurken hikayenin bitecek olmasına telaşlanıyorsunuz.
Kitapları ortasından ve sonundan okuyan Frodorov'un şu ifadelerini de paylaşmak isterim: "Gerçi tüm kitaplar ilginçti ama bu şekilde okumak daha iyi ve ilginçti çünkü insan kaçırdığı her şeyi tamamlamak ve anlaşılmaz ya da kötü bir yere varınca baştan yazmak zorunda kalırdı, o da bir yazar, SSCB yazarlar birliğinin bir üyesiymiş gibi."
Dokuz öyküden oluşan kitabın her bir öyküsü insana dokunuyor. Hem Platonov'un yaşadığı dönemi anlamak hem de Platonov'un zaman zaman alaycı zamana zaman ise çarpıcı gözlemlerini okuyunca kitabı bırakmak zor gelebilir.
Kitabın arka kapağındaki şu soruyu düşünüyorum günlerdir: "Bir avcının sakalındaki iki kırıntının hikâyesiyle, insanın besleyip yaşatma ve öldürüp yok etme dürtüleri arasındaki ebedi mücadeleyi anlatabilen bir yazarın yaratıcılığından sual olunur mu?"
Bu cümleyi okuduğum günden beri Platonov'u en baştan okuma gerekliliğini hissediyorum.
1930’ların ortalarında yazdıklarının büyük bir kısmı yasaklanan Platonov'un eserleri 1950'lerde yeniden yayınlanmaya başladıysa da başlıca eserleri 1980'lerin sonuna dek yasaklı kaldı. KGB'nin "edebiyat arşivi"nin kısmen halka açılmasıyla gün ışığına çıkan Mutlu Moskova Rusçada ilk kez 1991 yılında yayımlandı. Ne büyük bir kayıp!
Platonov, Stalin döneminde öldürülmedi ancak onun yerine 15 yaşındaki oğlu cezalandırıldı ve toplama kamplarına gönderildi. Hastalanan oğlunun tedavisine yardıma giden Platonov da tüberküloza yakalandı ve 1951 yılında yaşamını yitirdi.
Platonov'un yaşadıklarını düşünürken aklıma sürekli Anna Ahmatova düşüyor. Sovyet Rusya'nın en büyük kadın şairlerinden Ahmatova; ancak o da pek çok edebiyatçı gibi Stalin baskısına maruz kalmış. En önemli eseri olan Requiem'in yazılma hikayesi bile başlı başına çok çok değerli. 1938 yılından itibaren yazılan şiir ilk kez 1963'te yayınlanabilmiş. Ancak bu zamana kadar tek bir kağıda dökülmemiş ve Ahmatova'nın güvendiği yaklaşık on kişi ezberlenerek korunmuş. Kendisi hariç bütün ailesi, dostları ya öldürülmüş ya da sürülmüş; ilk eşi kurşuna dizilmiş, ikinci eşi ve üçüncü eşi kamplarda ölmüştür oğlu ise kamplarda senelerini geçirmiş.
Platonov ile Ahmatova'nın kaderi bana hep yakın görünmüştür. Platonov ile Ahmatova; ikisi de Stalin tarafından okunmuş ve beğenilmiştir. Belki de öldürülmemelerinin sebebi budur ancak yaz(a)mamak daha büyük bir işkence değil midir ki?
Platonov okumak çoğu okuyucuda antidepresan etkisi yaratacaktır. Doğanın ve insanın dönüşümü, mekanikleşmiş bir toplum olma halini, melankoliyi, yaşam ve ölüm arasındaki o ince çizgi, modern yaşamın getirdikleri ve götürdükleri, hissettiklerimiz ve yaşadıklarımız... Platonov bize Muhteşem Vahşi Dünya’mızı anlatıyor aslında. John Berger'in de dediği gibi Platonov "günümüzde dünyanın muhtaç olduğu hikayecilerin öncüsü" olmalı. Muhteşem bir gözlem yeteneği var Platonov'un; insan olmanın getirdiği iyi ve kötü tüm özellikleri aktarma hali oldukça güçlü.
Umutsuzluğun hayatlarımız ele geçirmeye başladığı bu günlerde Muhteşem Vahşi Dünya edebiyat severlere bir hediye niteliğinde.
Andrey Platonov, Muhteşem Vahşi Dünya, Çev: Günay Çetao Kızılırmak, Metis Yayınları,2014
Haftanın Önerileri:
1- Jose Saramago, Bilnmeyen Adanın Öyküsü, Çev: Emrah İmre, Kırmızı Kedi Yayınevi, 2014
2- Orhan Veli Kanık, Garip (Özel baskı), YKY, 2014
3- Jack London, Beyaz Diş, Çev: Omca A. Korugan, Can Yayınları, 2014