Zamanı hakikaten tutamıyoruz. Madonna ve Kenan Doğulu isimleri yan yana gelir. Niçin gelmesin? Müzikte de ortak yanları olabilir ama en orta noktada buluştukları konu, zamanı tutamamaları. Madonna... Yaşlanmaz gibi geliyor, modası hiç geçmez gibi, insanlar onu merak etmeye daima devam eder gibi geliyor ama hayır. “İnsanlar hep bir sebepten dolayı beni susturmaya çalışıyordu; yeterince iyi olmadığım, yeterince iyi şarkı söylemediğim, yeterince yetenekli olmadığım, yeterince evlenmediğimden dolayı... Şimdi de yeterince genç değilim. Şimdi ben ageizm (yaş ayrımcılığı) ile savaşıyorum. 60 yaşına girdiğim için cezalandırılıyorum” inanması güç fakat bu sözler Madonna'ya ait. Bir zamanlar en 'çıtır' halleriyle kapağını süslediği Vogue dergisine Mayıs 2019'da verdiği röportajdan.
Cinsiyetçilik ve ageism birleştiğinde
Yaş ayrımcılığına dair konuşan tek ünlü Madonna değil. Pek çoğumuzun 7/24 sporla dahi ulaşamayacağı ölçülere sahip, dünyanın en önemli defilelerinde podyumun tozunu attırmış Irına Shayk'ın da bu konuya değinmesi ilginç değil. Zira modellikte yaştan daha önemli bir kriter bulunmuyor bile olabilir. 34 yaşında hala tasarımcıların gözde modellerinden olmayı başaran şanslılardan Irina'nın şu sözleri adeta kendi kendini telkin gibi. Şöyle diyor, "Bence kadınlar iyi bir şarap gibi. Yaşla birllikte daha iyi, daha akıllı oluyor ve daha iyi kararlar alıyorlar. Bence bir kadın içinde hiç yaşlanmadığını hissetmek zorunda. Bu, tamamen kişilikle ilgili." Telkin derken... Söylediklerinde haksız demiyorum, hatta son derece haklı. Ama ne oldu da bu kadın bu ifadeleri kullanma gereksinimi duydu? Hiçbir erkeğin böyle bir açıklama yaptığını duymadım bugüne kadar. Kadınların, ageism'e erkeklerden daha fazla maruz kaldıkları kesin. Onca botoksun, estetiğin başka açıklaması olamaz. Cinsiyetçilik ve ageism birleştiğinde, özellikle de bedeniyle, sesiyle para kazanan bir kadının sonununu getirebilir. İşte Irina'nın bu sözleri sarf etmesi bu yüzden, "Bakın, o kadar çocuk doğurdum ama spor da yaptım, düzenli estetik de yaptırıyorum, hâlâ 'işgörür' durumdayım yani, aloooo!"
Aslında eskiler çoktan çözmüş mevzuyu. 'Akıl yaşta değil, baştadır'. Mesele bu kadar basit. Yaşın, bir kronometreden öte değerinin olmaması gerekir. Sana, dünyada ne kadar zaman geçirdiğini söyler. Yağını suyunu eksik etmedikten sonra, önemli olan işlevdir. Ama şu günlerde 30'lu yaşlarının başında olup 'Gençken' diye lafa başlayan insanlar görüyorum. Aşılar bulunalı çok oldu. İnsanlar en son, ilk çağda 30'lu yaşlarının sonunda eceliyle ölüyordu.
60'lı yıllarda boomer olmak
Bu yaş meselesinin bu kadar acımasız noktalara gelmesinin ve giderek de acımasızlaşmasının nedeni yine gençlerle ilgili. Sanki biz -gençler- zamanı tutabiliyormuşuz gibi. Yine başladığımız yere döndük belki ama Türkçe'de henüz bir karşılığı olmasa da kendi adıma 'ageism'e kapıldığım tek bir nokta var. O da 'yav he he' diyerek geçiştirdiğimiz, orta yaşlıları hedef alan 'Ok boomer' ifadesi. Tam olarak nedir 'Ok boomer'? Boomer öncelikle 1946 ile 64 yılları arasında doğan nesli ifade ediyor. Yani gençliği, dünyada neredeyse her gün yıkıcı bir depremin olduğu, insanların koronavirüs yüzünden gençliğinin baharında seyahat dahi edemediği bir döneme denk gelmeyen nesil. Daha dün bir arkadaşım koronavirüs yüzünden İtalya seyahatini iptal etti. Hoş, koronavirüs olmasa, onun yerine enflasyon var. Yine gezemiyoruz. Gençliği 60'lı yıllara denk gelen boomer'lar bizim yaşımızdayken (25 yaşındayım) hippi hippi bitli bitli fink atıyordu, dünya vatandaşı olmayı ayaklarını gerçekten başka kıtalara basarak başarıyorlardı. Bizim gibi Instagram'da story gezerek değil.
Hatta bir dakika ya, başa dönüyorum. Görüyor ve artırıyorum. Kendi kendime yazarken boomer'lara yükseldim. Anne, baba, anneanne... beni affedin. 'Ok boomer' ageism'e falan girmez. Burada konu yaşla ilgili değil çünkü. Problem, bizi bir türlü beğenmeyen, eylemlerimizden kendilerini sorumlu tutmayan, gençlere karşı yargılayıcı tutumu bir türlü terk edemeyen kültürlerinde. Sizin gibi mezunlar derneklerimiz yok, Fransızca bilmiyoruz, 30 yaşında ev alamıyoruz... Çünkü sizin bize bıraktığınız dünyada, çok çalışmaktan ve depresyondan bunlara vakit ayıramıyoruz. Önceliklerimiz farklı.