Tarsus Amerikan Koleji’nin simgesiydi. 1919’da İstanbul’da doğmuştu. 29 yaşındayken 1948 yılında Cumhuriyet gazetesinde çıkan 'öğretmen aranıyor' ilanına başvurarak uzun bir tren yolculuğuyla İstanbul’dan Tarsus’a gelmişti. Kalan uzun ömrünün tamamını Tarsus’ta geçirdi. Özel bir öğretmendi. Bir efsaneydi. Öğrencileriyle okul bittikten sonra ilişkisini sürdürür, onları takip eder, uyarır dertleşirdi. Edebiyat hocasıydı. Güzel yazı yazmaya ve güzel konuşmaya, doğru konuşmaya önem verirdi.
Özdemir Sabancı’dan, Mete Akyol’a, Uluç Gürkan’dan, İlter Turan’a ünlülerin hocasıydı. Haydar Göfer hocayı geçtiğimiz günlerde 102 yaşında yitirdik. Cumhuriyet’te çalıştığım yıllarda, İstanbul’a geldiğinde bana mutlaka uğrardı. Bu arada gazetede gördüğü dil yanlışlarını takip eder, gösterirdi. Tarsus’a dönünce de mektuplarla denetimini sürdürürdü. Önümde mektuplarından birisi duruyor.
Yine uyarı ve eleştiri içeren bu mektubun bazı satırlarını paylaşmak ve onun anısı önünde saygılarımı ifade etmek istiyorum. “Sevgili Oral, (…) 14 Kasım 2000 Salı günkü Cumhuriyet’in 17. sahifesinin, 'TÜSİAD’a: Beni koruyun' başlıklı yazının 12. satırında… Hüseyin Bayraktar, Yahya Demirel’le ilgili yaptığı değerlendirmede; ilgili… Burada 'ilgili' sıfatından sonra 'olarak' zarfı konsa acaba ifade daha Türkçe olmaz mıydı? Bunu hep yapıyorlar. Neden? 15 Kasım 2000 tarihli Cumhuriyet’in 5. sahifesinin ilk sütununun ikinci yazısında Ankara çıkışlı 'Başsavcı görevden alındı' başlıklı haberde: …Uşak Cezaevi'nde çıkardıkları olayla ilgili haklarında soruşturma yürütülen cümlesinde 'ilgili haklarında' yazısı doğru mu? Araya bir 'olarak' zarfı konsa ne dersin? Bir de haklarında değil, 'hakkında' olacak.
Oradaki ilgili sıfatı soruşturma ismini belirler. Kusura bakma seni meşgul ettim. Gözlerinden öperim sevgiler sunarım evlat…” Haydar Göfer, bir konuşmasında kendisini ‘mavracı’ olarak tanımlayıp öğretmenlik sırlarını anlatmıştı: “Mavracıydım. Örneklerle, öğrencileri sıkmadan dersi anlatırdım. Tatlı tatlı, yumuşak, sıkmadan öğretirim. En ağır metni bile çocuğun anlayacağı şekle getirip, yarı ciddi yarı yumuşakça, onları sıkmadan anlatırım. Ben öğrencilerimi hem sevdim hem de saydım.
Çünkü onlara çocuk diye bakmadım.” “Hiçbir öğrencimi tahtaya kaldırmadım. Sorularıma hep yerlerinde cevap vermelerini istedim. Zira çok iyi bilen çocuğun bile tahtaya kalktığında bildiğini unuttuğunu gördüm. Herkesin karakterinin farklı olduğunu bilirim. O yüzden tahtaya öğrenci kaldırmazdım.” Artık onun uyarılarından, eleştirilerinden yararlanamayacağız. Seni özlemle ve sevgiyle anacağız sevgili hocam.