Cümle, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na ait. Yunan Dışişleri Bakanı Dandias’la görüşme öncesi ABD’ye yapılan bu çağrı, dış politikamızda yeni bir duruma işaret ediyor. Türkiye’nin dış politikası sanki bir değişim geçiriyor. Uzun süredir devam eden, AB ile Mısır ve Yunanistan’la ve başka birçok ülkeyle yükselen gerilim, ekonomiyi de etkileyerek ülkenin hareket alanını her anlamda kısıtlayınca, bazı adımlar atılmaya başlandı.
ABD’de Biden’ın yönetime gelmesiyle Avrupa Birliği’nin ABD ile ilişkileri yeniden normal rotasına oturunca, Türkiye de belli ki dış politikasında ayarlamalara gitmek gereğini hissetti. “Dış politika bir değişim geçiriyor mu?” sorusunu deneyimli diplomat, emekli büyükelçi Yalım Eralp’e sordum. “Bir yalpalama söz konusu. Ancak bazı geri adımlar attıkları bir gerçek. 2011 yılından bu yana Batı’yla yükselen gerilim, Şangay 5’lisi içinde yer alabiliriz noktasına kadar geldi. Bu siyasetin ağır bedelleri oldu” diye cevap verdi.
“Peki son değişim adımları köklü bir değişime mi işaret ediyor?” soruma ise Eralp “Son değişimin asıl nedeni Avrupa Birliği’nden gelen yoğun baskı oldu” değerlendirmesinde bulundu. “Henüz nasıl gelişeceği belli değil” diyerek, pek umutlu olmadığını hissettiren bir şekilde sözlerini noktaladı. ‘Aktif ve dinamik’ diye tanımlanan dış politika, bizi yanlış noktalara sürükleyebiliyor. Normalde dış politika yavaş ve uzun vadeli hamlelerle sonuç alınan bir alandır.
Sabırsızlık, öfke, hırs, aksiyon ve gerilime dayalı dış politikanın yumuşatılması, hatta tamamen terk edilmesi taraftarıyım. Bu yönelim sistemi militarize ediyor. Bu ruh hali, bu siyaset etme biçimi, içeriye de olumsuz yönde etki yapıyor. Türkiye kuruluşundan beri kendisini çağdaş medeniyet sisteminin bir parçası saymaktan ve bu tercih doğrultusunda kendisini ‘batı kampı’nın içinde görmekten yana olmuş bir ülke.
Bu, yüzyılların birikimiyle oluşmuş bir ruh hali. Böyle olduğu için, ‘insan hakları’, ‘adalet’, ‘eşitlik’, ‘demokrasi’, ‘çok partili rejim’ gibi değerleri, teoride de olsa, kendi değerlerimiz olarak varsayıyoruz. Zaman zaman Türkiye’de içe kapanmacı, otoriter eğilimler kabarıyor. Askeri darbeler de bunların ürünü zaten. Sonra zararlarını görüyor ve çok partili sisteme dönüyoruz.
Ancak işler bozulunca otoriter eğilimler yeniden su yüzüne çıkıyor. Batı ülkelerinin evrensel hukuk konusundaki müdahalelerini, milliyetçiliği zıplatarak püskürtebileceğimizi düşünmeye başlıyoruz. Bu yeni değişim çabalarının rahmetli Erbakan’ın deyimiyle ‘pansuman tedavisi’ olarak kalmamasını ve bir bütünlük kazanmasını temenni ediyorum. 20. yüzyılda yaşamış ünlü Amerikan siyasetçi Hubert Humphrey şöyle demiş: “Dış politika, şapka takmış bir iç politikadır.”