Aydın Engin’in bizi bırakıp gittiğine inanamıyorum. Çengelköy Mezarlığı’nda onu uğurlarken, Cumhuriyet gazetesinde “Bizim Oda”da birlikte çalıştığımız Musa Kart ve Ergun Gümrah’la konuştuk. Hikmet Çetinkaya’ya, Kemal Gökhan Gürses’e, Serpil Gündüz’e de haber salarak Aydın’ı unutulmaz özellikleriyle anmayı kararlaştırdık. Hayatımıza renk katan, mesleğimizi zenginleştiren esprilerini, demokratik tavrını, dirençli tutumunu gelecek kuşaklara miras kalacak yönleriyle hatırlayalım, hatırlatalım dedik.. Bizim odanın ilk ortakları Kemal Gökhan ve İsmail Gülgeç’ti. Sonra Musa Kart, Ergun Gümrah geldiler. Bir dönem Serpil Gündüz vardı. Etrafta Turhan Günay, Kamil Masaracı…
İLHAN SELÇUK
Bizim odada sürekli bir şeyler kaynattığımızı bilen İlhan Selçuk, arada bir uğrar, laf atar ve esprilere ortak olurdu. Bir sabah Aydın bilgisayarın başında otururken İlhan abi kapıdan kafasını uzattı, “Ne yapıyorsunuz çocuklar?” diye seslendi. Aydın, “Uğraşıyorum İlhan Abi, şimdi yeni bir program çıkmış işimizi kolaylaştıracak onu deniyorum” dedi. İlhan Abi meraklandı, “Nedir o peki, ben de göreyim, anlayayım” diyerek odadan içeri adımını attı.
Aydın’dan bu kez ne oyun çıkacak diye merakla bekledik. Aydın, bir tiyatro oyuncusu ciddiyetiyle anlatmaya başladı: “İlhan abi, bu yeni program, köşe yazısı yazma programı. Belli başlı verileri veriyorsun, senin yerine yazıyı o yazıyor.” İlhan Abi heyecanlandı, “Nasıl yani?” Aydın, ayağa kalktı: “Abi, örneğin İlhan Selçuk yazısı yazmak istersen, “cumhuriyet”, “aydınlanma”, “Atatürk”, “milli mücadele”, “laiklik” gibi temel sözcükleri veriyorsun, bu program sana kısa süre sonra bir İlhan Selçuk yazısı çıkarıyor.” İlhan Abi inanmış gibi yaptı. Sonra gülmeye başladı. “Ulan keratalar beni sabah sabah kandırıyorsunuz” dedi. Hep birlikte gülmeye başladık. İlhan Abi söylenerek koridora yöneldi.
KÖŞE DEĞİL ‘ETEK YAZARI’YDIK
28 Şubat kararları sırasında, dönemin komutanları Aydın’la beni Cumhuriyet gazetesinde görmek istemiyorlardı. Bunu sonradan Mustafa Balbay’ın yargılama dosyalarındaki notlarından öğrendik. Bizim dört ve beşinci sayfaların “eteği”ndeki sütunlarımız kaldırıldı. Gazetenin alt kısmına etek deniyordu. Üstte sağda ya da solda yazıyorsanız orası sizin köşeniz olurdu. Yani gazetenin köşe yazarları sayılırken bizim adımız sayılmazdı. Bir türlü köşe yazarı olamamıştık! Şimdi de etek yazarlığından çıkarılıyorduk. Artık haber sayfalarında değil, ekonomi haberlerinin altında yazacaktık. Bir gün Aydın, bir gün ben yazacaktım.
Bize ayrılan günler de azaltılmıştı. Aydın, “Artık yeter yazmıyorum o zaman muhabirlik yaparım” diye kestirip attı, yazmayı da bıraktı. Gel zaman git zaman koşullar değişti. İlhan Abi Aydın’a sordu. “Ne istiyorsun, söyle” dedi... Aydın’ın cevabı kısa ve netti: “Siz haftada kaç gün yazıyorsanız ben de o kadar yazarım.” Başımıza iş almıştık. Dur durak demeden ikimiz de haftada 6 gün yazmaya başladık. Cumhuriyet’ten ayrılıncaya kadar aralıksız haftada 6 gün yazdık. Yine de etek yazarlığından köşe yazarlığına terfi edemedik.