Bayramınız kutlu olsun, barış ve huzur içinde geçşin. “İçeridekiler ve bayram” başlıklı bir yazı yazmak üzere masanın başına oturdum. Yaşamının 7 yılını hapiste geçirmiş biriyim.
Bu nedenle iyi günde, kötü günde özgürlüklerinden yoksun insanları hatırlarım. Dışarıdan görüşçülerin gelmesini bekleyen insanları. Özellikle bayramlarda. Çünkü bayram günleri açık görüş yapılır.
Derin hasretler giderilir. Cezaevlerindeki mahkum ve tutuklular çoğunlukla siyasi tutuklular, adli tutuklular diye anılırlar. Siyasi tutuklular da mensup oldukları örgütlerin isimleriyle tanımlanırlar.
1990’lardan önce cezaevleri genellikle büyük koğuşlardan oluşurdu. Bu geniş ortam, tutuklunun yaşamını kolaylaştırdığı gibi, bazı zorluklara da yol açardı. “Örgüt disiplini” bu geniş ortamda tutuklular üzerinde bir örgüt baskısı oluşturabilirdi. Şimdi hücre tipi sistemine geçildi.
İnsanlar iki üç ve beş kişilik hücrelerde kalıyorlar. Daha büyük koğuşların varlığı da söz konusu. Siyasi tutukluları bir süredir küçük hücrelerde tutuluyorlar. Birbirleriyle temas etmeleri önleniyor.
Bu tür bir yöntemin, tutuklunun psikolojisi üzerinde olumsuz etkiler yapması, dünyanın bir çok ülkesinde tartışılıyor. Bir çok cezaevi psikologu büyük koğuşları savunuyor.
Siyasi tutuklu
Yargı reformu konusu, özellikle siyasi tutukluları çok ilgilendiriyor. Örneğin, herhangi bir şiddet eylemine katılmadığı halde, “Terörle Mücadele Kanunu” kapsamında yargılananlar, ciddi mağduriyetler yaşıyorlar.
Haklarındaki iddiaların neler olduğunu öğrenmek için dosyalarını incelemek imkanları bulunmuyor.
Savcılıklar haberleşme yasağı uygulayabiliyorlar. Avukatlarla görüşmeleri sınırlandırılabiliyor. Ancak reform tasarısı içinde bu konuya değinilmedi. Türkiye güzel bir ülke.
İnsanlarımız tatillerini geçirmek üzere sahillerin yolunu tuttu. Havalar denize girmeye uygun. Yaylalar yemyeşil...
Ama gelin görün ki, bu ülkenin siyasi meseleleri de bir türlü demokratik zeminde, barışçı bir ortamda konuşulamıyor. Siyasi tutuklunun olmadığı bir ülke özlemiyle, daha mutlu bayramlar dileğiyle.
★ ★ ★
İki çocuk kitabı. Meslektaşımız Seda Öğretir, Van gölünün ünlü inci kefalinin tatlı sularda yavrulamak için nehir ağızlarına uçarak yaptığı yolculuğun ve yavrularıyla birlikte geriye dönüşünün öyküsünü anlatıyor: “Kefi’nin Maceraları, Uçan Balık Kefi”, “Kefi’nin Maceraları, Kefi Tarihin peşinde” (Altın Kitaplar)