2013’te farklı bir saflaşma vardı. Devlet içindeki güçlerin bir bütün halinde süreci desteklemediği belli oluyordu. Kendisini barış cephesi olarak tanımlayan çevrelerde bile o kadar büyük heves yoktu. Hatta “Kürtlere dost” olarak düşünülen bazı çevrelerde, PKK’nın silah “bırakma”sına soğuk bakanların sayısı fazlaydı.
Bahçeli’nin ön ayak olduğu yeni açılımda, devlete egemen akıl, daha büyük bir ağırlıkla açılım istiyor. Laik çevrelerdeki psikolojik iklim ise çok değişken ve dengesiz. “Olmaz kardeşim bu milletle olmaz” karamsarlığı, bir entelektüel duruş gibi sunulabiliyor. “Bu işten de iktidar kazançlı çıkar, biz açıkta kalırız” ruh hali de belirgin. Topluma güvenmeyen, halka güvenmeyen muhaliflik, alttan alta etkili.
Bu açılım çabasının Türkiye’nin genel gelişmesiyle ilgisi var. Bahçeli’nin çıkışından bu yana ikili bir hava oluşmaya başladı. Belediyelere yönelik operasyonlar kafa karıştırıyor. MHP’liler belediyelere yönelik haksız müdahaleleri desteklemiyor, hoşlanmadıklarını açıklıyorlar. Yani çözüm yanlısı kesimler bu yargı operasyonlarının yanında durmak istemiyor. Sonuçta genel demokratik ortamın oluşmasıyla Kürt açılımının paralel şekilde ilerlemesi gerekli. Yoksa bir yerde araba tekler.
MHP, bir yandan DEM Partililerle açılım konusunda birlik beraberlik içindeyken, onların belediyelerine yönelik operasyonlardan elbette hoşlanmıyor. Bu böyle ilanihaye gitmez. Operasyonların CHP’ye yönelmesi, suyu iyice bulandırıyor. Karmaşık bir durum var. MHP, muhalif belediyelere operasyon yapan iktidarın ortağı. Açılımı da onlarla birlikte planlıyor. Bu nereye kadar bu şekilde gidebilir? Heyetin içinde kayyum atanmış bir belediyenin seçilmiş belediye başkanı var: Ahmet Türk.
Türkiye’yi zincirlerinden kurtaracak büyük bir atılım imkanı elimizden bu şekilde kaçıp gidecek mi? Yargı eliyle ve küçük hesaplarla büyük bir imkan çıkmaza mı girecek?