Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin Cağaloğlu’ndaki binasında, bir grup gazeteci, önceki gün bir aradaydık. Meslektaşlarımızla, yıllarca kader ortaklığı yaptığımız arkadaşlarımızla hasret giderdik. Gazeteciler Cemiyeti’nin kuruluşu, 1946. Cemiyetin binası, Babıali’nin merkezi gibiydi. Bizim kuşak gazeteciler gözümüzü Babıali’de açtık. Orhan Erinç’i sonsuzluğa yolcu etmek, onunla vedalaşmak için uzun bir aradan sonra cemiyetteydik.
Bu bina, çevrede gazete ve gazeteci olmadığı için, giderek yalnızlaşıyor. Cumhuriyet, Hürriyet, Milliyet, Tercüman, Günaydın gazetelerinin tümü buradaydı. 200-300 metre çapında bir çemberin içindeydik. O günlerde bu lokal, gazetecilerle dolar taşardı. İşini bitiren en üst kattaki lokale gider, bir duble rakısını içip, yoluna öyle devam ederdi. Pandemi, işin tuzu biberi oldu. Gazeteler zaten bir süredir evden çalışan gazetecilerle çıkıyor. Pandemi, gazete binalarını iyice insansızlaştırdı.
Çok şey değişti
Teknolojinin, iletişim araçlarının gelişmesinin en çok etkilediği alanlardan biri, basılı gazetecilik. Eski usul habercilik, artık mümkün değil. Haber, anında meraklısına ulaşıyor, bir gün sonra bayiden alınan gazetedeki gündemin farklı olması gerekiyor. Türkiye’nin birçok yerine geçmişte iki üç gün sonra ulaşan gazetelerin yolunu artık bekleyen yok. Bizim köydeki Hasan, Amerika’daki kızını, torununu sabah kahvaltısında görüntülü olarak telefonuyla görebiliyor.
Google’ın yerini ChatGPT’nin yani daha ileri bir yapay zekanın almasından söz ediliyor. Bir çağın sonuna geldik. Örneğin mizah dergileri de birer birer kapanıyor. Basılı gazeteler nasıl ayakta kalacak? Dünya gazetesinin birkaç yıldır patronsuz şekilde yaşamasını sağlayan ekibin öncüleri olan, yakın zaman önce de Ekonomi Gazetesi'ni hayata geçiren Vahap Munyar ve Hakan Güldağ’la ayak üstü konuştuk.
Örgütlenme biçimlerini değiştirmişler. 20 kadar şehirde, o bölgenin gazetecileriyle bölgedeki iş dünyasını, yatırımları, yeni gelişen kazanç alanlarını inceleyen, teşvik eden bir örgütlenme geliştirmişler. Orada gelişen yeni hayattan onlar da paylarına düşeni alıyor ve büyük bir enerjiyle çalışmalarını sürdürüyorlar. Medyayı cansız kılan, etkisini hafifleten bir etken de siyaset. Dünyanın dört bir yanında, otoriter rejimler, klasik medyayı eziyor.
Ancak, bu arada sosyal medya boy veriyor. Günümüzün habercilik, yorumculuk dinamiği sosyal medya siteleri üzerinden gelişiyor. Tabii bu alanların da iktidarlar açısından kontrol edilmeye başlandığını görüyoruz. Basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü, insan hakları mücadelesinin iki temel ve vazgeçilmez ayağı… Özetle haberleşme ve yorumlaşma hakkından söz ediyorum…
Bütün bunlar dünyamızın, daha yaşanılabilir, daha mutlu olabilmesi için olmazsa olmazları. Orhan Erinç, hakkında açılmış bir davayla hayata veda etti. Basılı medya artık eski gücünü kaybediyor. Görsel medya, sosyal medya ise yine aynı dertlerle iç içe olarak yayılıyor, insanlığın özgürlük arayışı hem boyut kazanıyor hem de bazı özgürlükleri korumak zorlaşıyor. Orhan Erinç’lerin bıraktığı miras, medyanın biçimi, alanı değişse bile temel özgürlük talebinin değişmeyeceği gerçeğidir. Onların bıraktığı yerden devam ederek ilerleyebiliriz.