İstanbul seçimlerine yoğunlaşan Türkiye’de, Avrupa Birliği (AB) seçimleri fazla ilgi görmedi. Bu ilgisizliğin en başta gelen nedeni, son yıllarda AB’ye üyelik umudunun zayıflamış, hatta bu konunun halkın gündeminden çıkmış olması. İktidar sözcüleri, ‘üyelik ısrarımız sürüyor’ demiş olsa da, AB’den soğuk rüzgarların estiğini görebiliyoruz.
Türkiye, ilişkileri canlandırmak için AB seçimlerinin sonucunu bekliyordu. Her ne kadar son yıllarda AB içinde Türkiye'nin üyeliğine sıcak yaklaşan bir gruptan söz edemiyor olsak da; bir değişim, yeni yollar açabilirdi. Son AB seçimlerinde, merkez sağ ve sol, yani Hıristiyan Demokratlar ve Sosyal Demokratlar geriledi.
Popülist sağ, milliyetçiler, Yeşiller, yelpazede konumlandırılması zor olan değişik partiler, güçlendi. Genç, yeni ve renkli milletvekilleri, ilgi çekti. Tabii, Avrupa, büyük bir yüzölçümüne sahip. Kuzeydoğu ucundaki Polonya'da sağ kazanırken, güneybatı ucundaki İspanya'da sol kazanabiliyor...
Almanya'daysa, Yeşiller ilk kez ikinci parti (genç seçmen içinde de, açık farkla birinci parti) oldu. AB'ye eleştirel bakan çeşitli partilerin de belli bir gücü korumasına rağmen; AB ülkelerinin seçmenleri, esas olarak, “AB’ye devam” mesajı verdi. İlginç bir örnek, İngiltere.
İngiltere'de ayrılık yanlısı Brexit Partisi, yeni kurulmasına rağmen yüzde 31.6 oy almış olsa da, onu takip eden AB yanlısı Liberal Parti (yüzde 20.3) ve İşçi Partisi'nin (yüzde 14.1) oyları 'in toplamı yüzde 34.5 ediyor.
Değişim isteği mi?
Katılım oranının geçmiş seçimlere göre yüksek olması, AB'nin geleceği konusunda bir destek olarak kabul ediliyor. AB bir anlamda kuvvet tazelemiş oldu. İngiltere'de yüzde 37'lik katılım oranı, şimdiye kadarki en yüksek oran. İngilizlerin AB’ye ilgisinin arttığı değerlendirmeleri yapılıyor.
Avrupa'da statükonun temsilcisi sayılan merkez sağ ve merkez solun önde gelen ülkelerde oy kaybetmesi, ‘AB içinde bir değişim ihtiyacı’ olarak yorumlanıyor. İki eğilim göze çarpıyor: AB’ye yönelik mülteci dalgaları, milliyetçi refleksleri artırırken; çevre kirliliği ve iklim değişikliği sorunu, çevreci partilere ilgiyi artırıyor.
AB’nin en yüksek nüfuslu ülkesi olan Almanya'da, Yeşiller'in ilk kez Sosyal Demokrat Parti'yi geçerek ikinci parti haline gelmesi, önemli bir gösterge. Türkiye açısından bakarsak: Sağ popülist ve milliyetçi partiler, baştan beri, Türkiye'nin üyeliğine karşı bir tavır içinde.
Yeşiller, Türkiye ile üyelik müzakerelerinin başlanmasına en çok destek verenlerin başında geliyordu. Daha sonra, insan hakları ihlallerini gerekçe göstererek, eleştirel bir tutum içine girdiler. Türkiye için yine de yeni bir dönem başlıyor diyebiliriz.