Sorun orta yerde duruyor. Acı çekmeye, çocuklarımızı yitirmeye devam ediyoruz. Çözüm süreci deneyimini yeni baştan düşünmeliyiz. Evet çözüm süreci amacına ulaşamadı. Amacına ulaşamadığı için bugün hemen herkes “Yanlıştı” demeyi doğal sayıyor. Defter kapatılıyor. Ben tersini iddia ediyorum: Çözüm süreci doğruydu. Belki de ilk kez devlet bu meseleyi görüşerek çözmek konusunda bu kadar cesur davrandı.
Risk alındı, müzakere yoluyla terör örgütü PKK’ya silahları bıraktırabilmek için eller taşın altına kondu. Çözüm sürecinin lehinde olan dört etken şunlardı: 1. AK Parti’nin yönetim kademeleri büyük ölçüde çözüme yatkındı. 2. Toplumun yüzde 70’ine yakını da destek veriyordu. 3. HDP’nin de ezici çoğunluğu ve bu partiye oy veren seçmenlerin yüzde 100’e yakını silahların sustuğu bir son bekliyordu. 4. Avrupa Birliği de çözümü olumlu karşılıyordu. Aleyhteki etkenlere bakarsak: 1. Ana muhalefet partisi CHP, PKK ile diyalog çözümünü mümkün görmüyordu.
“PKK ile müzakere yapılmaz” diyerek, sorunu Meclis’e taşımayı önerdiler. AK Parti yönetimi CHP’yi ikna etmek ve sürece katmak konusunda istekli davranmadı. 2. MHP çok sert bir dille çözümün karşısındaydı. 3. O dönemde ordu, yargı ve polis içinde güçlü olan FETÖ de çözüme karşıydı. Eğer barış ortamı oluşursa, devlet içindeki kumpas ve manipülasyonlar zorlaşacaktı. Dış etkenlere gelirsek: ABD, IŞİD tehdidine karşı Suriye’de YPG ile yakın temas halindeydi. Bu yüzden Türkiye ile ABD arasında Suriye konusunda ciddi bir gerilim oluşmuştu.
PKK, Suriye’de Türkiye ile değil, bölgesel özerklik ihtimaline karşı ABD ile işbirliğini tercih etmişti. Bu yüzden Türkiye ile çözümü tehlikeye atmak yolunu seçti. Çözüm konusunda gönüllü olmayan PKK tetiği çekti. Türkiye’de devlet içinde çözüm karşıtı güçler kenarda bekliyordu. Hemen harekete geçtiler. Çatışma yaygınlaştı. Güneydoğu yandı bitti kül oldu. AK Parti bu ortamda MHP’yle işbirliğine karar verdi.
Böyle olmak zorunda mıydı?
Bunlar olmak zorunda mıydı? Bence değildi. AK Parti liderliği CHP’yi sürece katmak konusunda daha işbirliğine yatkın bir yol izleyebilirdi. CHP desteği olmadan bu meselenin çözüme yönelmesi mümkün değildi. Bunu Akil İnsanlar toplantısında defalarca dile getirdik. CHP de çözümün Türkiye’ye kazandıracağı siyasi ve ekonomik faydaları yeterince hesaplayamadı.
Türkiye’nin tüm kaderini değiştirebilecek olan ‘çözüm’, ancak ortak bir kararla mümkün olabilirdi. Herkes kazanacaktı, demokrasi kazanacaktı. CHP’liler “Biz de bir tarafından tutarsak bir barış ortamı oluşabilir” diye düşünebilirlerdi. PKK, Türkiye ile düşmanlaşmanın ve çatışmanın uzun vadede doğurabileceği sonuçları, ABD’ye güvenerek bir çatışma ortamı yaratmanın yol açabileceği maliyeti hesaplayabilirdi.
Ezcümle, çözüm süreci bazı eksik ve fazlalarına rağmen doğru bir karardı. Belki aktörler bunu anlamadılar, belki hazır değillerdi. Çatışma yerine diyalog, ölüm yerine yaşamı seçmenin bir yolunu bulmalıyız.