Adıyaman’da moloz yığınlarından bir dağ oluştuğu görülüyor. Son hesaplamalara göre 11 şehirde depremin yol açtığı enkaz bir Erciyes Dağı kadar yer kaplıyor. Bir yandan bu enkazın nasıl düzenleneceği, nereye nasıl yığılacağı tartışılıyor, bir yandan ülkenin dört bir yanından gelen yeni deprem haberleri korku salıyor. Bu yazıyı yazarken Bolu’da 4.8’lik bir deprem daha gerçekleşti. Bütün bu tablo İstanbul depremi konusunu da canlı tutuyor.
Gerçekten İstanbul’da bir deprem halinde ne yapılacağı konusundaki endişelerimiz artarken, deprem öncesi yapmamız gerekenler konusunda neredeyse çaresizliğe varan bir ruh hali yaşıyoruz. Birinci çaresizlik, konutların bir depreme karşı dayanıklı olup olmadığını test edebilmek. Milyonlarca konutun olduğu İstanbul’da böyle bir testi yapabilecek imkanın olmaması. İnsanlar şaşkın nereye başvuracaklarını, nasıl bir yol izleyeceklerini bilemiyorlar.
Aşama aşama gidilmeli
Bu konularda görüşlerine başvurduğum Mimar Prof. Dr. Tansel Korkmaz, depremin hemen ardından yapılması gerekenleri şöyle özetledi: “Depremin ardından en acil yapılması gereken şey depremzedeleri güvenli alanlarda sosyal donatıları olan ve onlara en az birkaç yıl geçici barınak olabilecek konteyner mahallelere taşımak olmalı. Bu süre, kalıcı kent parçalarını detaylıca çalışmak için uzmanlara gereken imkanı verecektir.
Çok acil ikinci konu da enkazın nasıl kaldırılacağı ve nereye taşınacağıdır. Bu sorunun tek bir cevabı yok kuşkusuz çünkü enkaz yeri ve dağılımı konusunda homojen değil; bazı yerler fay hattı üzerinde veya yakınında olduğu için bazıları da inşaat kalitesindeki zaaflar yüzünden çöktü veya ağır hasarlı. Bir enkaz analizi ve haritası yapmak da gerekiyor." Prof. Korkmaz enkazın nasıl kaldırılacağı konusunda da şu uyarılarda bulundu: "İnşaat yapılmayacak zeminler üzerinde olan enkaz taşınmayabilir. Çünkü bu miktarda molozun taşınması da çevre için tehlike yaratmaktadır.
Buralarda enkaz, yerinde muhafaza edilmeli koruyucu bir tabakayla örtülüp yapay bir topografya oluşturduktan sonra yerine göre farklı yeşil alanlar veya rekreasyon alanları olarak tasarlanmalıdır. Zemini sağlam, tekrar iskan edilebilecek yerlerde enkaz, uzmanların dikte ettiği kurallara uygun olarak kaldırılmalı. Ayrıştırmak ve dönüştürmek mümkünse geri dönüşüme tabii tutulmalı. Mümkün değilse verimli tarım arazisi veya orman alanı veya dere yatakları olmayan yerlerde dolgu malzemesi olarak kullanılmalıdır.
Bu büyüklükteki molozla ilgili her adımın çevreye zarar vereceği unutulmamalı. Taşıma, radyoaktif bir atıkla iştigal ediyormuşçasına dikkatli ve özenli yapılmalı. Yeni yaşam alanlarının tasarımı ve inşası aceleye getirilmemeli. Bunun bir inşaat pratiği olduğu kadar bir araştırma/tasarım süreci de olduğunun bilinciyle yapılmalı. Sadece depreme dayanıklı yapılar inşa etmek değil konu. Böyle teknik bir çözüme asla indirgenmemeli; konumuz her anlamda dayanıklı, esnek, kendini iyileştirme mekanizmaları güçlü ve cazip yaşam alanları inşa etmektir. Bunun da 'şimdi ve burada' nasıl yapılacağı çok disiplinli bir araştırma konusudur.”