Arkamızda Masa dağı. Yeşilin değişik renkleri içinde ağaçlar ve bahçelerden fışkıran çiçekler. Güney Afrika’nın büyülü kenti Cape Town’dayız. Fanie du Toit, Hakikat ve Uzlaşma Enstitüsü eski direktörü. ‘Uzlaşma gerçekçiler içindir’ diyerek sözlerine başladı. Irkçılıkla mücadele içinde geçen kanlı bir geçmişi geride bırakmışlardı. Binlerce insan öldürülmüştü.
İki tarafın katilleri ne olacaktı? 1995 yılında “Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu” kurulması yasası çıkarılmıştı. Başına Rahip Desmond Tutu getirilmişti. Failler, suçlarını mağdur yakınları önünde itiraf edeceklerdi. Eğer failler eylemin arkasında siyasi bir bağlantı olduğunu kanıtlayabilirlerse, soruşturma durdurulacak ve dosya kapatılacaktı. Aksi takdirde yargılanacaklardı. Mağdur yakınlarına tazminat ödenecekti. Çok tartışmalı bir dönem yaşandı.
Toit, bütün hatalarına ve eksiklerine rağmen önemli bir görev yerine getirdiklerini düşünüyordu. “Eğer bir ülkede bağımsız yargı varsa, adalet er geç gerçekleşir.” Aslında, Toit’in bu vurgulamayı yapmasının nedeni; henüz geçmişin yaralarının sarılması ve adaletin gerçekleştirilmesi konusunda toplumda bir tatmin edilmeme duygusu yaşanmasıydı. Bazı katillerin siyasi nedenlerle korunduğu düşüncesi özellikle gençlerin öfkesine yol açıyordu. Barışın ilk adımı, bir af çıkarılmasaydı. Toit’e göre; Adalet 1994’ten bu yana büyük ölçüde gerçekleştirilmişti. Tek tek bazı mağdurlar tatmin edilememiş, bazı katiller hesap vermemişti. Buna rağmen epeyce yol kat etmişlerdi. Buna “onarıcı adalet” adını vermişlerdi.
Barış, yoksullar ve mağdurlar
DPI’ın düzenlediği, “Güney Afrika: Karşılaştırmalı Çalışma Ziyareti” kapsamında barışın gerçekleştirilmesine katkıda bulunan, yönetici sorumluluğu üstlenmiş çok sayıda uzmanı dinlememizin yanı sıra, önceki gün Soweto’da “Apartheid Müzesi”ni gezdik.
Yarın Nelson Mandela’nın 27 yıl hücrelerinde kaldığı Robben adasındaki hapishaneyi ziyaret edeceğiz. Güney Afrika’nın yeni seçilen Cumhurbaşkanı, (Mandela adına barış sürecinin başmüzakerecisi) Cyril Ramaphosa’dan beklentiler oldukça yüksek. Yolsuzluk şikayetleri zirvede.
Toplumda özellikle ekonomik alanda adaletsizlik çok can acıtıcı. Toplumun en zengin yüzde 10’u, zenginliğin yüzde 71’ini, en fakir yüzde 60, zenginliğin yüzde 7’sini alabildiği bir dengesizlik söz konusu. Dünyada cinsel şiddetin en yaygın olduğu ülke olarak öne çıkıyor.
Siyahların ezici çoğunluğu gecekondu mahallelerinde yaşıyor, açlık sınırının altındaki gelirle varolmaya çalışıyor. Siyahla beyaz arasındaki büyük ekonomik uçurum varlığını koruyor.
Öte yandan ırçılık yasal olarak aşılmış durumda. Kadınlar Parlamento’da temsil oranıyla dünyada beşinci hale gelmişti. Hükümetin yarısı kadınlardan oluşuyordu. Bu büyük değişimi de görmek gerekiyordu.