Yıl 1997. 28 Şubat müdahalesinin dumanlarının tüttüğü günler… Ankara’dan kalkan Genelkurmay Başkanlığına ait jet uçağının içinde 20 kadar gazeteciyiz. Genelkurmay’ın Güneydoğu’da PKK ile mücadeleyi yerinde görmemiz amacıyla davet ettiği gazetecilerin büyük çoğunluğu (ben dahil) “güvenlikçi çözüm”ün doğru olmadığını savunuyorduk. Gezi daveti yapılırken, kırsal alana çıkacağımız için araziye uygun giyinmemiz konusunda uyarılmıştık. Van’a inip oradan askeri birliğe geçtiğimizde askeri giysi dağıtılacağı bildirilmişti. Askeri giysi önerisinden hoşlanmamıştım. Biz gazeteciler sivil insanlarız. “Sembolik bile olsa asker kıyafeti yakışık almaz”dı.
Ankara’dan havalanınca, gezinin düzenleyicisi Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreteri Tümgeneral Erol Özkasnak’a sordum: “Askeri giysi zorunlu mu?” Özkasnak, “Hayır zorunlu değil. Arazi nedeniyle daha kolay hareket edersiniz” diye cevap verdi. Özkasnak’la aramızda geçen bu diyaloğu yüksek sesle geziye katılan gazeteci arkadaşlara duyurdum. Van’a indiğimizde büyük çoğunluk askeri giysileri tercih etmişti. O dönemde askeriye önemli bir iktidar gücüydü. Başbakan’ın, Cumhurbaşkanı’nın sahip olmadığı imkanlara sahipti. Özel uçakları vardı. İstediklerini gezilere davet ediyor, istemediklerini askeri birliklere sokmuyorlardı. Genellikle İslami kesimden, Kürt cenahından gazeteciler dışlanıyordu.
Çeşme kitabesini değiştirme gücü
Bu geziyi neden hatırladım? Hiç alakası olmayan bir haber yüzünden: Karar gazetesindeki habere göre; AK Parti İstanbul Milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı, restore ettirdiği tarihi Vezir Çeşmesi’nin kitabesine babası Zeki Ahmed Çamlı’nın ismini ekletmiş, bunun için yeni bir kitabe yazdırmış. İktidar partisi milletvekili olarak Çamlı, İstanbul Fatih’te İskenderpaşa Camii yakınlarında 1748 yılında I. Mahmud tarafından inşa ettirilen ve yine bu padişahın ismiyle anılan tarihi Vezir Çeşmesi’nin kitabesini değiştirme hakkını kendinde görebilmiş.
Kitabenin orijinali ise kayıplarda. Haberin bende çağrıştırdığı duygu, gücün insana neler yaptırabileceğiyle ilgili. Belki de en masum konulardan birisidir, bir kitabeyi değiştirmek. Ama bu davranışı gösteren “muktedir” öznede oluşan psikolojiyi, ruh halini incelemeye değer buluyorum. Önceki dönemde askeri birliklere, askeri uçaklara alınmayanların bugün, “Nerede diğer gazeteci arkadaşlar? Onlar niye yok” sorusunu bile sormadıkları, başka bir iktidar döneminde yaşıyoruz. İktidar olmak böyle bir şey midir?