CHP’nin değişim yaşadığı açık. Bu konuda yorumlar muhtelif. İktidar mensuplarına göre; CHP ulusal çıkarlarımızı savunmayan, milli ve manevi hassasiyetleri olmayan bir grup tarafından ele geçirildi. Bu “grubu” bazen “aşırı solcu”, bazen “aşırı liberal” bazen de “aşırı Kürtçü” olmakla suçluyorlar. Bu grubun “önde gelen” kişilerinden birisi olarak İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu gösteriliyor. Bu bakış açısına göre, CHP içindeki ulusalcılar, önce pasifleştirildiler, sonra tasfiye edildiler, hâlâ da ediliyorlar.
CHP içindeki bazı ulusalcılara göre ise; şu anda yönetimi elinde tutan ekip CHP’yi sağcılaştırıyor. Atatürk’ün modern, laik Türkiye hedefinden vazgeçilmiş durumda. Muhafazakârlarla uzlaşmaya çalışılıyor. Abdullah Gül, Davutoğlu, Ali Babacan gibi “Türkiye’yi bu hale getiren” siyasetçilerle işbirliği yapmayı planlıyor. Bu kesim içinde “Eğer Abdullah Gül’ü aday gösterirlerse oyumu gider Erdoğan’a veririm.” diyenlerin de sayısı az değil.
İşin doğrusu
CHP’nin sosyalist, liberal veya “Kürtçü” bir partiye dönüştüğünü söylemek pek gerçekçi değil. Ancak şu söylenebilir: Yeni çizgi, katı devletçilikten, sert “laiklik”ten/sert ulusalcılıktan, halkı küçümseyen tek parti zihniyetinden bir ölçüde uzaklaşıyor. Sosyal demokrasinin evrensel değerlerine yönelik bir arayışın ipuçları var. CHP evrensel sosyal demokrasi ile ulusalcı, otoriter devletçi çizgiler içinde salınan bir partidir. Bazen sosyal demokrat değerler öne çıkar, bazen katı devletçilik/katı “laiklik”.
Hamleler
Bir iktidar yürüyüşünü hedefleyen Kılıçdaroğlu ve ekibinin, sürpriz hamleler yapabildiğini görüyoruz: AK Parti’den ayrılanların kurduğu partilere gerekirse milletvekili desteği vereceğini ifade etmesi, İYİ Parti-HDP arasındaki kritik dengeyi koruma titizliği, Kürt meselesinde geçmişe göre daha çözümden yana, daha ileri tezlerle ortaya çıkması, Kürtçe eğitim...
Bu yeni yaklaşımlar partinin çoğunluğu tarafından büyük oranda destekleniyor. Ulusalcıların bir kesimi de tutumunu değiştiriyor. Geçen yıl yapılan yerel seçimler ve ardından 800 bin farkla kazanılan İstanbul seçimi, geniş cephe stratejisinin bir başarısı olarak kabul ediliyor. “Canan Kaftancıoğlu bir konuşmasında iki kez Gazi Mustafa Kemal dedi, Atatürk demedi” şeklindeki kadim tartışmanın, ciddi sonuçlara yol açması düşük ihtimal.
Bu tür farklılıklar CHP içinde her zaman vardı ve bundan sonra da olacaklar. CHP “halkçılık”ı Ecevit’in ilk yıllarında denedi ve çok olumlu karşılık gördü. Kılıçdaroğlu dönemini gelecekte “İkinci Halkçılık Dönemi” olarak hatırlar mıyız?