Türk Silahlı Kuvvetleri, Suriye ve Irak sınırlarını sık sık geçiyor. Suriye’de belli bölgeleri elinde tutuyor. Kuzey Irak’ta da yer yer askeri birliklerinin olduğu biliniyor. Sınır ötesi operasyonların açıklanan amacı, PKK-YPG ikilisinin Türkiye’ye yönelik terör eylemlerine girişmelerini engellemek.
Ama daha derinden baktığımızda, Suriye’deki Kürt otonom varlığının Türkiye’nin bütünlüğü için bir tehlike arz ettiği endişesi görülüyor. Osmanlı parçalanarak çökerken, tarihsel mirası devralan Cumhuriyet rejimi, bu meseleyi ülkenin birliği için tehdit olarak kabul ediyor.
Son hava operasyonunun ardından, sessiz kalan veya harekata sıcak bakan bir muhalefet görüntüsü ortaya çıktı. CHP, son yapılan oylamada yurtdışına askeri birlik göndermek için hükümete yetki veren tasarıyı reddetmişti. CHP bu tutumunu devam ettirebilecek mi?
6 yurttaşımızı yitirmemiz, ülkemizin en canlı yerinde patlayan bomba, muhalefet üzerinde bir baskı ortamı yarattı. Taksim saldırısının ardından İktidar, muhalefeti “milliyetçilik” ve “militarizm” üzerinden sıkıştırabilir mi? 6’lı masa bu baskıya karşı nasıl bir strateji geliştirebilir?
Taksim saldırısı, bir anlamda seçim öncesi test niteliğinde oldu. Toplumumuz, siyasetin maceralara sürüklenmesine destek vermeyecek kadar olgun. Yakın geçmişin ağır tecrübeleri toplumu ihtiyatlı davranmaya itiyor. Yakın tarihimizde üç askeri darbe, sayısız askeri müdahale yaşayan seçmen, -en az bizim kadar- geldiğimiz noktanın farkında.
Hakikati, boş laftan ayırabilecek kadar deneyimli. İstiklal’deki patlamanın ardından, kafalardaki soru işaretleri çoğalmış durumda. Yeni bilgiler ortaya çıktıkça şüpheler daha da artıyor. İletişimin olağanüstü geliştiği teknoloji çağında, gerçeği toplumdan saklamanın mümkün olmadığı açık. Çoğunluk adaletten yanadır, mağdurun yanındadır.
Muhalefetin milliyetçi aşırılık rüzgarına kapılmaması, dış siyasette dengelerin korunması açısından da önem kazanıyor. Cengiz Aytmatov şöyle demiş:
"Milliyetçiliği kışkırtmak kolaydır ama sonrasında kontrol altına almak çok zordur."