“23 Haziran İstanbul seçiminin ne gibi sonuçları olacak?” sorusu kafalarımızı meşgul ediyor. Seçmen, bu seçimde herhangi bir siyasi bağımlılık içinde bulunmadığını gösterdi, kamplaşma yönündeki çabalara fazla iltifat etmedi. Yeniliğe ve değişime açık olduğunu ortaya koydu.
Tabii bu saptamayı yaparken demokratik yapılanmasını tamamlayamamış, otoriter siyaset kültürünü aşamamış, karşı tarafı rakip değil “düşman” gören siyaset etme biçiminin etkisini yok sayamayız. 23 Haziran işte böyle bir arka planda bir siyasi gelecek oylaması olarak anlam kazandı. Seçmen söyleyeceğini söyledi.
Yargının tutumu
İktidar bu sonuçtan siyasette uzlaşma ve yumuşama çıkarımı yapabilir mi? Mümkün. Yargı, bu sonuçtan, düşünce ve ifade özgürlüğüyle ilgili sonuçlar çıkarabilir mi? Mümkün.
Siyasette dil henüz tam bir değişim geçirmese bile, “Altan kardeşler ve Ilıcak” davasında Yargıtay’ın bozma kararı, bu yönde bir eğilim olarak okunabilir. Aynı şekilde Gezi davasında Yiğit Aksakoğlu’nun tahliyesini, Osman Kavala’nın tahliyesi için bir hakimin oy kullanmasını iyiye işaret olarak saymayı tercih edebiliriz. Bardağın boş tarafına bakınca, muhalefetin kazandığı yerlerde başkanların yetkilerini sınırlamak, onları iş yapamaz hale getirecek bir görüntü yaratmak, Meral Akşener hakkında FETÖ soruşturması gibi karşı sinyaller görebiliyoruz. İktidar açısından muhalefetle daha makul bir ilişki geliştirmenin zorunlu olduğunu düşünenlerdenim. İktidarın buna ihtiyacı var, Türkiye’nin buna ihtiyacı var.
Muhalefet ise, geçmişin kazanımlarını sahiplenen, geriye değil ileriye bakan bir yolu benimserse bu olumlu olur. Yaşadığımız ve bizi bekleyen zorlukları saymak gereksiz. Bunlarla başedebilmenin koşullarından biri içeride uzlaşma. Bunun da yolu öncelikle AB ve Batıyla ilişkileri düzeltmekten, içeride evrensel hukukun ve demokrasinin gereklerini yerine getirmek ve genç kuşağı anlamaktan geçiyor. Ünlü düşünür Aquinolu Thomas şöyle demiş: “Mucize bekleyen dua etsin, değişim isteyen var gücüyle çalışsın...”