Seçimlerde genellikle kaybeden taraf, “hile yapıldı” söylemlerini dinlemeye, aktarmaya yatkındır. Bu şekilde düşünmek kaybedeni rahatlatır, kendine yönelteceği “Benim sorumluluğum yok mu?” gibi sorulardan kaçmış olur.
31 Mart 2019 yerel yönetimler seçiminde de muhalefet içinden bir kesim, “hile olacak” diyerek yenilgiyi kabullenmeye hazır bir psikolojiye büründü.
Sonra garip bir gelişme oldu. Bu kez iktidar partisi sözcüleri İstanbul’da muhalefetin hile yaptığını kanıtlamaya yönelik bir kampanya başlattı. Yüksek Seçim Kurulu İstanbul seçimlerinin yenilenmesine karar verdi. Bunun üzerine seçmen sahneye çıktı ve 800 binlik bir farkla, neticeyi belirledi.
Türkiye, 1946’dan başlayarak düşünürsek yaklaşık 75 senedir çok partili sistemi oturtmaya çalışıyor. Üstelik siyaset sahnemiz 1946’dan önce de çok parçalıydı. Siyasi eğilimler tek partinin içinde kanatlar şeklinde var oluyordu. 1908 II. Meşrutiyet’in ardından kurulan Meclis’lerde de birden fazla partinin milletvekilleri yer alıyordu.
Darbeciler ve seçim
Türkiye’de askeri darbelerin ardından darbecilerin ilk yaptıkları açıklama, “en kısa zamanda demokratik parlamenter rejime dönüleceği” şeklindedir. Çünkü, “kalıcı” bir şekilde onların orada oturmasını sağlayacak bir toplumsal destek hiçbir zaman olmamıştır.
Nitekim, darbenin ardından yapılan seçimlerin hiçbirini darbecilerin desteklediği partiler kazanamadı. 27 Mayıs 1960 darbesinin ardından ilk seçimler 5 Ekim 1961’de yapıldı. Henüz Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan idam edileli bir ay olmuştu.
Adnan Menderes’in idamından 32 gün sonra gerçekleştirilen seçimlerde Demokrat Parti’nin halefleri konumundaki AP, YTP ve CKMP oyların yüzde 60’ını aldı. 12 Mart 1971 müdahalesine açıktan karşı çıkan ve partinin efsane lideri İsmet İnönü’yü devirerek partinin başına geçen Bülent Ecevit önderliğindeki CHP’ydi.
Darbenin ardından yapılan 1973 seçimlerinde CHP yüzde 33.3 oyla birinci parti oldu. Yüzde 11.8 oy alan Erbakan’ın MSP’si ile koalisyon kurdu. 12 Eylül 1980 darbesinin ardından yapılan 1983 seçimlerinde de cuntanın desteklediği Turgut Sunalp’ın MDP’si yenildi.
Cuntacıların istemediği Turgut Özal’ın ANAP’ı tek başına iktidar oldu. Bu tablo da gösteriyor ki, ülkemizin seçmeni meşruiyet zeminini zorlayan güçlere geçit vermek istemiyor. Seçimlerin teminatı halktır, seçmendir. Ülkemizde siyaset yapanların buna inanmasında yarar var.
Kitap
Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönem maliye bakanlarından Cavid Bey’in “Meşrutiyet Ruznamesi” (Türk Tarih Kurumu Yayınları) başlıklı 4 ciltlik günlükleri 8 mart 1909’da başlıyor, 13 ağustos 1913’te sona eriyor. Prof. Dr. Hasan Babacan ve Servet Acar tarafından hazırlanan, bir dönemin bilinmeyen yönlerine, karanlıkta kalmış tartışmalarına ışık tutan bu günlükleri heyecanla okuyorum. İlginç bulduklarımı sizlerle paylaşacağım.