Salgın dalgasının başında kaybettik Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu’nu. Cemil’in ardından birçok kaybımız oldu. Cemil’in hastalandığı günlerde de sürekli bilgi aldığımız, haberleştiğimiz oğlu Onur Taşçıoğlu’yla bu hafta sohbet ederek, Cemil Taşçıoğlu’nu andık. Onur bize şunları anlattı:
Babam Rize Güneysu Kamboz köyü doğumlu. Yoksul sayılabilecek bir ailenin çocuğuydu. Dedem muhafazakardı. Ama kızlarını ve babamı modern yetiştirdi. Babam ortaokul ve liseyi İstanbul’da Marmara Koleji’nde okudu. Çok iyi bir dereceyle Çapa Tıp Fakültesi’ne girdi. Sarıkamış’ta askerlikten sonra Urfa’da mecburi hizmetini yaptı. 6 sene Urfa’da kaldı.
Urfa’da geceyarısı don atlet hastaya koştururdu
Ben ilkokul 1’i Urfa’da okudum. Annem de hep babamın yanındaydı. Bir apartman vardı, tüm doktorlar oradaydı. Babamın muayenehanesine gece 2’de, 3’te hastalar gelirdi. Babamın ölümünden sonra Urfa’dan aradılar. Yaşadıkları bir olayı anlattılar: Gece 3’te bizim eve gelmişler, kapıyı güm güm vurmuşlar.
Hastaya gideceğiz deyince babam yataktan fırlamış don atlet kendini attığı asansörde pantolonunu giyip hastaya koşmuş. Babamın rahatsızlığı bir pazartesi günü ortaya çıktı. Ondan önceki perşembe, babamı arayıp, “Koronavirüs hakkında ne düşünüyorsun?” diye sormuştum. “Onur çok ciddi bir hastalık, kapının kulpunu bile ellesen elini yıka” demişti.
“Peki kaç hasta var?” diye sormuştum. “Bir hasta ortaya çıktı, onun testlerini gönderdim” demişti. Sonra aynı gün ikinci hastayı da buldu. O gün herhangi bir hastalığı yoktu. Fakat hafta sonu çok ciddi şekilde halsizleşti. Pazartesi sabah erkenden akciğer filmi çektirdi ve teşhis konuldu.
Hastayla hasta, öğrenciyle öğrenci
Babam kendini hastasının yerine koyabiliyordu. Empatisi güçlüydü. Hastaların mutlaka adına soyadına ve neleri sevdiğine kadar bilgisini çıkartırdı. Tüm ülkelerde doktorlara karşı bir korku vardır. Bu, doktorun yaklaşımından da kaynaklıdır. Doktorlar genelde biraz mesafeli yaklaşır.
Babam hastalarıyla arasına hiçbir zaman mesafe koymadı. Öğrencileriyle de... Öğrencileri onu çok sever, saygı duyarlardı. Özel bir doktorluk yeteneği vardı. Herkes doktor olabiliyor ama herkes kulağıyla stetoskop görevi yapmıyor. Babam kulağını stetoskop gibi kullanabiliyordu. Kişileri asla ayırmazdı. Siyaset, din gibi konularda hiçbir ayrımı yoktu.
Babamın öğrencilerinden Dr. Bahar Eryaşar bir anısını anlattı: Öğrenciyken pazardan bir mont beğenir ama parası yetmez. Gözü kalır. Durumu fark eden pazarcı onun tıp öğrencisi olduğunu anlayınca Cemil Hoca’dan söz eder. Benim hocamdır, dediğinde, “Al montu götür, Cemil Hoca, gelecek hafta bir çayımı içmeye gelsin” der. Cumhurbaşkanı Tayyip Bey’in babasıyla benim dedem (babamın babası) aynı köyden. Çok yakın arkadaşlar.
Tayyip Bey belediye başkanıyken dedemin cenazesine de gelmişti. Bu son süreçte de yanımızda bulundu. Son derece yakın davrandı. 8 dakikalık bir telefon görüşmemiz oldu. Önümüzdeki yıl, Süperlig’e Cemil Taşçıoğlu yılı adının verilme ihtimali artıyor. İstanbulspor’un önerisini, Beşiktaş, Trabzonspor ve Başakşehir desteklediler. Federasyonun konuyu Cumhurbaşkanına danışacağını tahmin ediyorum.