Çok değer verdiğim arkadaşlarımdan birisiyle günlük konuşmalarımız genellikle şöyle biter. O bana, “Bu halk var ya, senin çok önem verdiğin... Onlar var ya onlar...” diye söylenince, “Halkın ne suçu var? Önüne doğru seçenekler geldi de desteklemedi mi?” cevabını veririm. Seçmen, 1950 genel seçimlerinde Demokrat Parti’ye oy verirken, tek parti rejimine tepkisini dile getirdi.
İç kapanmacı, devletçi, iktidarda kireçlenmiş bir parti yerine; daha dışa açık, demokrasiyi öne çıkaran Demokrat Parti’yi seçti. 27 Mayıs 1960 askeri darbesi sonrasında, darbecilerin egemenliğinde yapılan seçimlerde; halk; darbecilere yakın duran CHP’yi değil, idam edilen Mendereslerin mirasını temsil eden partilere tercih etti.
12 Eylül 1980’de, darbecilerin partisi MDP ancak üçüncü olabildi ve zaman içinde kaybolup gitti. ANAP, darbeye tepki oylarıyla tek başına iktidar oldu. AK Parti’yi iktidara taşıyan psikolojik atmosferin temeli, partilerinin sürekli kapatılması, “tehlike” sayılması ve mağdur edilmesiydi.
Halk aydınlardan daha dengeli
İktidara kızan ve hayatından memnuniyetsiz olan kesimler, kabahati halkta bulmayı severler. Halkın, din, iman, fasulye, kömürle kandırıldığını, bilinçsiz ve şuursuz olduğunu düşünmekten hoşlanırlar. Yakın geçmişi hatırlayalım: 28 Şubat'ta (1997) askeri ve sivil bürokrasi, Erbakan hükümetini tehdit ve korku ortamı yaratarak devirmişti.
Yerine bir seçenek konamamıştı. Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz, güven yaratabilecek bir siyaset yapamadılar. 2001’deki ekonomik kriz Türkiye’yi yoksullaştırdı. AK Parti, İslami kesimdeki mağduriyetten de güç alarak, toplumu, demokrasi ve AB doğrultusunda çalışacağına ikna etti. Baykal ve arkadaşları, 2007 yılında Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanı seçtirmemek için devleti harekete geçirdi.
Toplumun cevabı, yüzde 50’ye yakın oyla AK Parti’yi desteklemek oldu. O günleri hatırlamaya çalışalım: Türkiye’nin, Cumhurbaşkanı seçemeyişi, askerin bildiri yayınlayışı, Anayasa Mahkemesi’nin birkaç saat içinde 367 ucubesini Meclis'e dayatışı… Toplum hiçbir partiye ve hiçbir lidere sonsuza kadar avans vermez.
Yenilmez sanılan çokça parti, çokça lider halkın oylarıyla tarihe karışıp gitmiştir. Geçen yıl yapılan 30 Mart yerel seçimleri, iktidar partisine ciddi bir ihtar oldu. Özellikle, tekrarlanan İstanbul seçimlerinden sonra, bu halkın, bu seçmenin “adalet”, “hakkaniyet” duygularının ne kadar güçlü olduğunu görebildik.
1946’dan bu yana yapılan seçimlere baktığımızda, genellikle, halkın çoğunluğunun, önündeki seçenekler içinde en makul olanına yöneldiğini görebiliyoruz. Aydınların çoğunun tercihlerindense, halkın sağduyusunun çoğu zaman “daha öngörülü” olduğunu söylemek mümkün.