Yazı yazarken, konuşma yaparken en özen gösterdiğim, sözcükleri tartarak kullandığım konu tarihtir. Yakın tarihi eleştirel bir gözle yorumlamak, belki biraz daha az riskliyken, uzak tarih genelde daha tehlikelidir. Cumhuriyet tarihi, farklı kesimler tarafından farklı açılardan değerlendirilen birçok konu ve olay içeriyor. Örneğin İstiklal Mahkemeleri.
Bir taraftan bakarsanız, bu mahkemeleri ülkenin iç düzenini, siyasi otoritenin ülkeye egemen olmasını sağlayan kurumlar olarak görebilirsiniz. Çok sayıda idam cezasını hiçbir makamın itirazına imkan vermeksizin infaz edebilmiş kurumlardan söz ediyoruz. Bununla birlikte, çok can yanmış, çok sayıda masum insan bu hengamenin içinde ezilmiş, yok edilmiştir.
Uzun yıllardan sonra dönemin Başbakanı “Dersim katliamının belgelerini açıklayacağım” deyince yer yerinden oynamıştı. Dönemin ana muhalefet partisinin sözcüsü, katliamı bir uygarlık götürme operasyonu olarak gördüğünü ifade etmişti.
Varlık Vergisi, asıl olarak Yahudi ve Hıristiyan yurttaşları hedef aldığı ve en temel özel mülkiyet hakkını gasp ettiği halde, onu da ‘sermayenin millileştirilmesi’ kategorisine sokup meşrulaştıranların sayısı az değil. 6-7 Eylül 1955’te azınlıkları hedef alan yağma, çapul ve katliamı savunanları gördüğümüzde derin bir hayal kırıklığı yaşadık. Daha geriye gidersek, 1915 Ermeni Tehciri’ne geliriz.
Bu konuyu tartışmak, konuşmak, anlamaya çalışmak kolay değildir. Çetin Altan’ın bir zamanlar çok rağbette olan bir deyimi var: ‘Türk’ün Türk’e propagandası.’ Günümüzün en gözde davranışı, Çetin Ağabey’in deyişiyle birbirimize yaptığımız bu propaganda.
Tarihe eleştirel gözle bakabilmek, bir uygarlık ölçüsüdür. Alman Şansölyesi Willy Brandt’ın, Varşova’da Almanya’nın soykırım suçuna direnen Polonyalıların anıtı önünde diz çökerek katliam kurbanlarından özür dilemesi, bu açıdan önemli bir örnek. Tarihe eleştirel gözle bakabildiğimiz oranda, bugünün dünyasında da ötekine karşı daha saygılı, daha özenli, daha duyarlı olma ihtimalimiz artar.
Tarihi olayları, çocuklarımıza bir hamaset ve kahramanlık edebiyatı olarak sunmaktansa, üstünlüklerimizi olduğu kadar hatalarımızı da gösterebilen bir anlayış içinde konuşabilsek keşke. Bunu yapabilsek, içeride de dışarıda da daha etkili, daha güvenilir bir siyaset üretme şansımız yükselir.
Tabii bütün bunları söylemek kolay, uygulamak zordur. İçinden geçtiğimiz günler, değişik açılardan sıkıntılarla dolu günler. Böyle zamanlarda gerçeklerde ısrar etmek zor ama değerlidir. Tarih, ondan ders alabildiğimiz ölçüde, hayatımıza anlam ve değer katabilir. 18. yüzyılda yaşamış İngiliz tarihçi Edward Gibbon şöyle demiş: “Tarih, büyük oranda, insanlığın suçlarının, aptallıklarının ve talihsizliklerinin kayıtlarından ibarettir.”