O tarihlerde Bursa Cezaevi’nde kalıyordum. Nokta dergisinde 17 Mart 1985'te kapaktan sunulan, hepimizi tedirgin eden, Semra Somersan ve Güldal Kızıldemir imzalı bir dosya yer aldı. Cezaevindeki tutukluları, zorla kobay yaptıklarını okuduk. HZİ isimli bir vakıf vardı. Bu vakfın isteği üzerine tutuklular ve mahkumlar ilaç denemeleri amacıyla bu vakfın merkezine götürülüyordu.
Bu merkezdeki faaliyet, Batı’da insan üzerinde denenmesi yasak olan ve piyasaya sürülmeye hazır bazı ilaçları insan üzerinde denemekti. Yapılan denemeler insan haklarına aykırıydı. İş cezaevlerine sıçrayınca da olay boyut değiştirmişti. Sözde ilaç denemeleri, cezaevindeki siyasi tutuklu ve mahkumları hedef alan bir kampanya haline dönüşmüştü.
Bu vakıf üzerinden ilaç denemeleri 1975 yılından bu yana yapılıyormuş. HZİ Vakfı, iki ünlü isim Muazzez İlmiye Çığ ve Turan İtil’in annelerinin baş harflerinden oluşturulmuş (Hafize Zekeriya İtil). Akademik hayatının önemli bir bölümünü Amerika’da geçiren Turan İtil, araştırmalarını, çeşitli uluslararası toplantılarda sunuyordu. Onun bir konferastaki konuşmasından gazeteci Orhan Duru’nun yapığı alıntı 13.10.1983 tarihli Miliyet’te yayımlanmış. Hem de epey çarpıcı bir başlıkla…
Haberinin başlığı: “Türk teröristlerin zeka derecesi düşük” diyen yani hak hukuk çiğneyerek zorla denek olarak kullandıkları siyasi tutuklulara bir de geri zekalı etiketini de kullanmışlar. Tabii, bu vakfın ve bu vakfı destekleyen kurumların terörist tanımlarının nerede başlayıp nerede bittiğini tahmin etmek hiç de zor değil. Türkiye’de, birçok insan, yaptığı konuşmalar, hazırladığı yazılar nedeniyle terörist sayılıyor. Bu tanım yüzünden, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında katılım müzakereleri tıkandı. Türkiye’deki terörle mücadele yasası, düşünce ve ifadeyi de terör kapsamı içine alan hükümler içerdiği için, AB ile ilişkiler geriliyor.
Dün ölen Muazzez İlmiye Çığ, işte bu çalışmaları yürüten vakfın başkanıydı. Yıllardan beri insanları para karşılığında ilaç denemelerine soktuklarını yeniden hatırlamış olduk. 17 Mart 1985 tarihli Nokta Dergisi’nde yayınlanan haber: “Muazzez Çığ, 33 yıl süreyle Arkeolojı Müzesi'nde çalışmıştı. Eşi Kemal Çığ da Topkapı Sarayı müdürüydü. 1975 yılında HZİ Vakfı'nın ilaç araştırmalarına katılanlardan biri de Arkeoloji Müzesi'nin o dönemdeki gece bekçisi Süleyman Çakaloğlu. Çakaloğlu, 'Kobaylık' tecrübesini şöyle anlatıyor: "Ben 1975 yılında İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde çalışıyordum. Yaz zamanıydı. Müzenin bahçesinde müdürün lojmanı vardı.
Bir gün bir müze yetkilisi beni ve orada çalışan diğer arkadaşları topladı. Bize, 'HZİ Vakfı'na gider misiniz? Sekiz hafta giderseniz size orada üç bin lira verecekler' dedi. Bu da bize cazip geldi. Ne iş yapacağımızı o sırada sormadık. Daha sonra, biz Topkapı Sarayı'nda ve Arkeoloji Müzesi'nde çalışan 25 kadar arkadaş, kimimiz pazartesi, kimimiz salı günü sabah aç karnına HZİ Vakfı'na gittik. ..” Hikayenin gerisi için yer kalmadı… Daha sonra devam etmek üzere…