Güzel bir atasözüdür: “Kuyunun dibindeki kurbağa, gökyüzünü kuyunun ağzı kadar sanır.” Biz de Türkiye’deki kutuplaşmayı, bazen ‘her şey’ zannedebiliyoruz. Yıllarca ben de böyle düşündüm, kutuplaşma üzerine yazılar yazdım.
Evet, ülkeyi kutuplaştırarak kendi taraftarlarını pekiştirmeye, sertleştirmeye çabalayan siyaset mühendisleri var. Kutuplaştırılan toplulukların daha kolay yönetilebildiğini, yönlendirilebildiğini yaşadığımız onca tecrübeden biliyoruz. Ancak biliyoruz ki kutuplar, coğrafyada da fizik kanunlarına göre de uç noktalardır.
O uçların bütün gövdeye egemen olması, uçlardaki sivriliğin bütüne yayılması o kadar kolay değildir. Toplumun sivri uçları elbette vardır. Bu sivri uçlar kritik zamanlarda çok etkili olabilirler. Toplulukları yanlış yerlere sürükleyebilirler. Bu örnekleri kitle eylemleri içinde defalarca sınamış bir insan olarak, sivriliğin anlamını ve tehlikesini biliyorum. Türkiye’de yıllardır bir siyasi cepheleşme var.
Uzun bir iktidar döneminin yarattığı yorgunluk, kaybetme riskinin ihtimal haline dönüşmesi bir tarafta; uzun bir muhalefet döneminin yarattığı yeni umutlar üzerinde oluşmuş bir ‘cephe’ öte tarafta… Taraflar içindeki bazı kesimler taraftarları militanlaştırmaya, kutuplara çekmeye gayret ediyor. Ancak, ne kadar gayret gösterilirse gösterilsin, toplum sivri kutuplara değil merkeze eğilim gösteriyor.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri bunun son örneğiydi. 2019 İstanbul yerel seçimlerinde, kutuplaştırma çabaları zirve yapacak kadar ileri gitmişti. Eldeki bütün olanaklar taraftarları konsolide edecek yönde kullanılmıştı. Sonrasında 400 bin seçmen bu çabaları onaylamayan bir tercihte bulunarak saf değiştirmişti. Aynı hayal kırıklığını 2007 yılında Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanı seçtirmemek için Meclis’i kilitleyen muhalefet yaşamıştı. Ardından yapılan seçimlerde muhalefet ağır bir yenilgiye uğradı. Abdullah Gül cumhurbaşkanı oldu.
Son 19 yıl içindeki seçim sonuçlarını dikkatle incelersek seçmen kitlesinin birçok noktadaki değişken ve ilginç davranışlarını görebiliriz. İlginç örneklerden biri de 2015’te yapılan iki genel seçimdir. 7 Haziran seçimlerinde AK Parti’nin oyu yüzde 40.8, CHP yüzde 25, HDP yüzde 13.07’ydi. Beş ay sonra yenilenen seçimde tablo tamamen değişti.
AK Parti’nin oyu 9 puan artarken, HDP’nin ve MHP’nin oyları ise yaklaşık 3’er puan birden düştü. İstenirse başka örnekler de gösterilebilir. Sonuç olarak, seçmen kitlesinin takım tutar gibi belli bir tarafa bağlanıp kalmadığını, hem küresel hem de yerel değişimlere göre oy verdiği partiyi/cepheyi değiştirebildiğini defalarca gördük.
Önümüzdeki süreçte, yüksek olasılıkla, ‘kutuplaştırma siyasetleri’ değil; daha iyi bir hayat, daha huzurlu bir gelecek vaat edebilen, dünyadaki değişimi görebilen ve ülkedeki değişen bilince seslenebilen taraf kazanacak.