Reform niteliğindeki kanun değişikliklerinin hazırlanmasına katılmış, katkıda bulunmuş ceza hukuku profesörü dostumu aradım. Prof. Şebnem Korur Fincancı, Erol Önderoğlu ve Ahmet Nesin’in tutuklanması konusundaki düşüncelerini sordum.
Özetle şunları söyledi: “Ceza Kanunu’nda, Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu’nda yapılan değişikliklerin bir bölümünün amacı, tutuklamayı istisnai hale getirmek, yani zorlaştırmaktı. Bu dosyadaki tutuklama gerekçesi ‘terör örgütü propagandası’ olarak sunuluyor. Propaganda tek başına bir tutuklama gerekçesi olamaz. Çünkü, yayın yoluyla işlendiği iddia edilen bir suçtan söz ediliyor. Yazılı hale gelmiş 'suç unsurları'nı ortadan kaldırmak, değiştirmek, karartmak mümkün değil. Bu nedenle tutuklanma için yeteri kadar veri elde bulunmuyor. Ayrıca, bu insanların sürekli yayınlanan bir gazetede dayanışma sorumluluğu üstlenmeleri siyasi bir tavır. Bu tutuma siz siyaseten karşılık verirsiniz, hukuku siyasi amaçla kullanırsanız işte bu otoriterleşmeye yol açar. Avrupa Birliği, 'Terörle Mücadele Yasası'nda değişiklik yapın’ dediğinde, onlara, 'Sizde de var bunlardan’ karşılığını vermiştik. Gazetecileri, akademisyenleri, meşru zeminde yayınını sürdüren bir gazeteye destekleri için tutuklarsanız, AB yetkilileri ‘Biz de tam olarak bunu söylemiştik’ demez mi?”
Keyfi bir tutuklama
Gazeteci ve akademisyenleri hedef alan bir tutuklama karşısındayız. Dün, bütün gün, değişik kademelerdeki yetkililerle konuşarak, tepkilerimi dile getirdim, yapılanı anlamaya çalıştım. “Tutuklama için yeterli neden var” diyen savcı, hangi rejimi temsil ediyor?
Türkiye'nin, batıyla, gelişmiş ülkelerle olan ilişkilerinin “gerginleşme” yolunda ilerlediği bir dönemde, İnsan Hakları Vakfı Başkanı bir profesörü, bir dayanışma nedeniyle tutuklamak, gerilimi tırmandırmaktan başka bir sonuç vermez. Bunu savcının bizden daha iyi bilmesi gerekir. Şu açık: Türkiye’de, Avrupa Birliği kriterlerindense, “otoriterleşme kriterleri”ni tercih eden bir akıl, hükmünü yürütüyor.
Otoriterleşme
Yaşadığımız birçok gelişme, toplumsal kamplaşmayı şiddetlendirmenin ötesinde, zaten dar olan özgürlükçü zemini, ortadan kaldıran bir yönde ilerliyor.
Farklılıklara, itirazlara şiddetle karşılık veren uygulamalardan, toplumun hiçbir kesimi kazançlı çıkmaz.
Yargı her geçen gün daha siyasi bir görüntüye bürünüyor. Bu gidişin, kimseye bir hayrının olacağını sanmıyorum. Yanlıştan dönülmeli, tutuklular bir an önce serbest bırakılmalı.
22 Haziran 2016, Çarşamba 16:00
Haberin Devamı